Özellikle biyografilere bayılırım. Daha önce Desailly'in biyografisini okumuştum, otobiyografi değil çünkü bir yazar tarafından yazılmıştı. Tümer Metin'in ise otobiyografiydi ve kendisinden beklemediğim kadar güzel bir dille hikayesini anlatmıştı. Maden işçisi bir babanın oğlu hikayesini yüreklere işler bir şekilde anlatmıştı. Messi'yi geçen hafta okudum, çoğu kısmını biliyordum ama bazı ayrıntılar beni şaşırtmadı değil. Aslında futboldan ziyade tedavi peşinde koşarken yolu Barca'ya düşüyor.
Gelelim Alex De Souza'nın hikayesine. Kalın, çekici bir kitap. Ama ilk cümlesinden itibaren hayal kırıklığı. Bir paragraf Alex ağzından yazılmış ama bir bakıyorsunuz diğer paragraf yazarın ağzından, bir sonraki hocasının. Karışık kurgusu tercüman zaafından da kaynaklanmış olabilir ama bu kadar ilgi çekici bir hikaye ancak bu şekilde karışık anlatılabilirdi. Olsun.
Okumaya devam ediyorum. Özellikle Aziz Yıldırım hakkında anlattığı şeyler "yok artık Lebron James" dedirtecek şekilde.
Yine de okuyun. Okumak iyidir.