"Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." J. B. Priestley, The Good Companions, 1928

19 Ağustos 2011 Cuma

Somut delil


Goztepelist'ten alintidir

"

GÖZTEPE’mizin gesesporu 2-0 yendiği maçın ertesi günü , hiç adetim olmadığı halde rahmetli Kenan Onuk’un sunduğu 90 dakika programı için ekran başına geçtim. Yapılacak yorumları zevkle dinlemek ve o güzel maçın keyfini bir kez daha an be an yaşamak için. Eh bir de maç esnasında tribünden göremediğim golleri rahat rahat izleyebilmek için. Zira kapalı tribünde hiç susmadan , durmadan tek ağız tek yürek : “Saldırın durmadan bu taraftar arkanızda her zaman” Atatürk Stadında kapalı tribünün protokolün sağındaki olan herkes gibi trans haline geçtiğimizden golleri de görememiştik.

1 gram bal için 1 kilogram keçiboynuzu çiğnemek nedir bilir misiniz ? Bilmeseniz bile bu deyimi mutlaka duymuşsunuzdur. 2 saat süren programda, gese şöyle yaptı , Luçescu şu hataları yaptı , şöyle oynamalıydı da böyle oynamadı vsvsvs. Eee? GÖZTEPE’miz ne yaptı ? gesespor oyuncuları golleri kendi kendileri mi attılar kendi kalelerine ? Ya o muhteşem taraftar ? 90 dakika boyunca susmayıp ta Eurosport kanalının bile tribünleri defalarca ekrana getirdiği o inanılmaz tribünler ? Tek vücut haline geldiğinde neler yapabileceğini Atatürk Stadında bile olsa – söyleyenin de dinleyenin de tüylerini diken diken edecek desibellere ve duygu yoğunluğuna ulaşabilecek yapıya sahip bu muhteşem taraftar nerede ? Yok. Varsa yoksa gesespor. Gesespor çalışır, idman yapar , taktik teknik onlardadır. Karşısındakiler figüran olduğu için çok konuşmaya değmez. Ha. Allah için bir iki vicdanlı yorumcu çıkar da “ Ya şunun hakkını da yemeyelim. Onlar da güzel oynadı deyiverir. Bu kısacık söze bile kurulmuş tabanca gibi tepki veren Bizans tetikçileri hemen savunmaya geçer:

”Filan Bizans takımı gününde olsaydı zor yenilirdi. Ya arkadaş . Bu Bizans takımları diğer tüm takımları yensin de her sene bir tanesi şampiyon olsun diye mi oynanıyor bu lig ?

SOMUT DELİL – 1 : Tüm medyanın taraf tutması ile hakemler ve futbol federasyonu ve tüm Türk milleti etki altına alınmış , yalan yanlış ve taraflı yorumlar ile yıllarca kandırılan bu kitlelerin sahte desteği ile 51 yılda bunca şampiyonluk kazanılmıştır ki bu kupalar analarının ak sütü gibi helal olmadığı, haram olabileceği yönünde kuvvetli bir kanaat oluştuğundan Maşeri
vicdanda mahkumiyetlerine karar verilmesine….



Yıllarca yayıncı kuruluşun Pazar günleri yayınladığı programları izlerken bir şey dikkatinizi çekti mi ? Bütün yorumcular istisnasız , hakemlerin Takdir haklarını Bizans takımlarını lehine kullandığından , kim daha çok gürültü çıkarıyorsa onun sözünün geçtiğinden dem vurdular. Kartlarda adaletsizlik, takdir haklarında adaletsizlik, verilen faul kararlarında ve penaltı kararlarında haksızlık. Anlı şanlı yorumcular defalarca şunu dillendirmediler mi ? Bizans lehine verilen uyduruk bir penaltıda “aynı hareket rakip ceza sahası içerisinde yapılsa bu düdüğü çalabilecek miydi? Kendi beyninizde düşündüklerinizi dışarıdan okuyunca nasıl da acı acı gülümsüyorsunuz değil mi?

O kadar ki bir maçta jimnastik kulübü taraftar grubu çarşı-pazar dahi “eyyamcı hakem” diye tempo tuttu. Kara mizah. Güler misin ağlar mısın ? Bütün gece pozisyonlar en ince ayrıntısına kadar incelenir. Ama aslında incelenmesi gereken pozisyonlar bir başkadır. Hakemlerin verdiği karara itiraz eden Anadolu takımı oyuncusuna muhatap olurken nasıl azarladığını , gözlerindeki öfkeyi ifadelerine
nasıl yansıttığını, nasıl efelendiklerini görmediniz mi? Bir de pozisyona itiraz eden Bizanslı oyuncuya davranışlarına bakın ? Eli topçunun sırtında, olur canım böyle şeyler birazdan senin lehine bir karar veririm telafi ederiz modunda.:))

Bütün bunları hiç gözlemlemediniz mi gerçekten ? Haydi bütün bunları görmediniz bari ben size bir tane somut örnek vereyim de birazcık düşünün : febesporlu Lugano ismindeki oyuncunun febe forması altındaki maçlarının tamamını izleyin. Kırmızı kart görerek atılmayı hak ettiği halde kaç tane maçı tamamlayabildiğini bir sayın. Ya da Hagi örneği. Şımarıklığı ve vurdumduymazlığı hakeme tükürmeye kadar götürebilecek cesareti nasıl buldu dersiniz?

SOMUT DELİL – 2 : Tüm hakem camiasının Anadolu kulüplerinin yıllarca hakkını bilinçli ya da bilinçsiz olarak yediği , onlara hak ettikleri gibi davranmadıkları , takdir haklarının kullanılmasında Bizans takımlarının kayrıldıkları anlaşıldığından ve maşeri vicdanda böylesi bir kanaat oluştuğundan işbu Bizans takımlarının maşeri vicdanda mahkumiyetlerine karar verilmesine…

Yayıncı kuruluş Pazar akşamlarını lig maçlarına ayırır. Öyle mi ? Hayır. Bizans takımlarına ayırır. Toplam 5 saat maç yayını var ise bunun 4 saati Bizans takımlarının maçlarına ayrılır. Kalan 1 saatte ise DİĞER takımların maç özetleri verilir. Bizans tribünlerindeki sözde şovlar ballandıra ballandıra anlatılır gösterilir. Anadolu insanının o muhteşem tribünleri gösterilmez. Neden? Aman ha. Şehir bilinci uyanır da misal Sakarya’da yaşayan ve Bizans takımı tutmak zorunda olduğunu sanan futbol aşığı bir kişi tv de Tatangaların 90 dakika susmayan tribünlerini gördüğünde ; “Ne işim var benim bizansla kardeşim” deyip ayıkırsa endüstriyel futbolun gelir kapılarından biri kapanıverir.

Aman ha. Bu yüzden Anadolu takımlarının tribünleri gösterilmez , maçlar ve yorumlar kısa geçilir. Zaten onlar hafta içerisinde idman yapmaz , yöneticileri para , emek ve zaman harcamaz , taraftarları da yoktur değil mi?

SOMUT DELİL – 3 : Yıllarca görsel basın tarafından Anadolu takımları ve tribünlerinin , tribüncülerinin ikinci sınıf insan muamelesine tutulduğu , kendi gelir kaynaklarını yaratmada engellendiği ve bu nedenle bu takımların ve tribünlerin zaman , emek ve paralarının haksız yere gasp edildiği sabit olduğundan maşeri vicdanda mahkumiyetlerine karar verilmesine…

Erman Toroğlu der ki : Son 20 yılın son 10 haftasını bir inceleyin. İnceleyelim. Bizim gördüğümüz şu : Şampiyon olan takımlar , kadro aynı kadro , teknik adam aynı teknik adam , hakemler aynı hakemler , rakipler aynı rakipler. Ne hikmetse son 10 hatta 15 maçlarını içeride ve dışarıda kazanarak, (işin ilginci şampiyonluk yarışı yaptıkları rakipleri de kazanırken:D) şampiyon olmuşlardır. Bu takımlar böylesi olağanüstü başarı destanları yazarak şampiyon olurken daha aradan 2 ay geçmeden Avrupa sahalarında 2.sınıf orta Avrupa ülkelerinin adı sanı duyulmamış takımlarına elenerek ilk turda ülkeye geri dönmüşlerdir ??? Örnek : Sigma Olomouc – 7.2. Tromso , vsvsvsvs.

1.turdan ileriye gidememenin tek bir izahı olabilir : Avrupa’da işler bizim buradaki gibi yürümüyor.

SOMUT DELİL – 4 : Bunca yıl kazanılan şampiyonlukların Avrupa kupalarında son derece rezil ve utanç verici karşılıkları olduğundan , Türkiye sınırları içerisindeki şaşaalı ve aldatıcı başarıların maşeri vicdanda ve halk nazarında inandırıcı gelmediğinden , Türkiye Cumhuriyeti’ndeki şampiyonlukların hak edilerek kazanıldığı konusunda maşeri vicdanda kanaat oluşmadığından maşeri vicdanda mahkumiyetlerine karar verilmesine…

Bunun gibi bir sürü delil ben size bulabilirim. Herkes vicdanını bir yoklasın bakalım. Haydi biz taraflı bakıyoruz diyelim. Tarafsız bakabilen birileri yoklasın vicdanlarını. Efendim ? Biz haklı mıyız ? Elbette haklıyız. Basına sızan bir ses kaydı…

2 Temmuz 2011. Şekip Mosturoğlu der ki : “Disiplin kurulunda 6-1. Tahkimde de 4-3 öndeyiz. “ Vay vay vay. Demek ki 2011 – 2012 şampiyonluğu ufak ufak geliyor he mi ? Benim 7 yıl sonra BANK ASYA ligine dönüş maçımda dayanamayıp
sahaya giren iki kardeşim 6 ay hak mahrumiyeti alırkene febesporun yarıda kalan maçında sahaya giren 10.000 kişi buharlaşabiliyor. Olur böyle şeyler.

Şaşırmamak lazım.



Her neyse. Bırakalım bunları. Çekin şu fikstürü. Daha yapacak çok işimiz, görülecek bir iki hesabımız var. Siz bildiğiniz gibi oynamaya devam edin. Ancak hiçbir zulüm ve haksızlık sonsuza kadar sürmez. Bunu biliyorsunuz değil mi? -

SON SÖZ : KUVVET HAKTADIR, HAK KUVVETTE DEĞİL. Bunu beyninizin bir yerlerine sağlam yazın. Unutmayın!!!!!!

SAYGILARIMLA…NE OLURSA OLSUN GÖZTEPE’MİZE BİR ŞEY OLMASIN…



MUSTAFA DALYANOĞLU…
"

13 Ağustos 2011 Cumartesi

29 Temmuz 2011 Cuma

Asalet



"Amacımız bir renge ve isime sahip olmak, Türk olmayan takımları yenmektir."

28 Temmuz 2011 Perşembe

Takım

Önce bireysel:
- Aykut: İnter maçında iyiydi. Zaten bence çizgide kötü değil. Ama ayağıyla vurduğu topların yükselememesi ve rakibe düşmesi büyük bir eksi.
- Ujfalusi: Yaşından çok vurdular ama, Sabri kadar koşmuyosa şerefsizim. Zeki de.
- Stoperler: Bence ııh. Yavaşlar ve güya güçlüler. Andy Caroll ikisine yetti arttı.
- Hakan: Fatih hocayla böyle bi değişim göstereceğini bekliyoduk.
- Selçuk: Önemi ve etkisi sanılandan da büyük.
- Melo: Bizim lig için ideal bir adam. Sert maçlarda çok lazım. Topu kötü kullanmıyor ayrıca.
- Sabri: Bugün oynadığı yere Lass gelirse orta sahamız delinmez. Kendisi de iyi bir yedek olur.
- Kazım: Çalımı eskisi kadar denemiyor sanki. Ama topu saklaması, gücü var. Daha aktif olmalı hücumda.
- Arda: 3-4 kilo fazlası var bence. Yine de defansa da çok yardım etti. Degen öyle götü dayayınca rahat veren bi adam değil. Ama çok iyiydi.
- Baros: Özlemişiz.
- Elmander: Böyle bir gol atması bence kaderini değiştirdi. Çünkü bir anda hem taraftar, hem basın, hem de teknik ekip gözünde sağlam kredi kazandı. Kendine inancı da artmıştır. Buna benzer hareketleri yapıyor olabilmekle birlikte, yapacak istek ve inanç olmalı, yoksa Elano gibi oluyorsun. Kaderi benzemesin.

- Poulsen ve Shelvey'i de anmak isterdim ama neyse, ağzımı bozmayayım.

- Culio ve Stancu'yu görmek istediğini söyledi Fatih hoca. Ama adamlar oyuna girdikten sonra topu rakip sahaya taşımak istemeyen bir takım vardı sahada. Götlerini yırtsalar istediklerini gösteremezlerdi. Madem hazırlık maçı ve madem görmek istiyorsun bazı adamları, daha fazla süre vermek zorundasın. Takımın iştahı kapandıktan sonra 7-8 dakika değil. Bilmiyorum, birçok kişiye şu anki kadroda fason gelebilir ama Culio'nun bende kredisi çok fazla. Geçen seneyi unuturum ama Cana'yı, Culio'yu, Neill'i, Kewell'ı unutmam.

- Kewell demişken; 19 Aralık 2009 Galatasaray 1-0 Gençlerbirliği



ve ardından;



Karbon kağıdı.
Futbol basittir. Zor olan basit oynamaktır.

- Şu Liverpool'dan şu an daha iyi bir takım yok Türkiye'de ve Galatasaray'ın as kalecisi, as bir ortasahası ve sağlam bir forveti daha gelecek. Bilmiyorum anlatabildim mi.

Profesyonel futbol disiplin kargaları



- 4'ünün yakalandığı, 4'ünün arandığı şu ana kadar toplam 8 kişi provakatör olarak tespit edildi ve bu rakamın artması bekleniyormuş,

- Basın mensupları dövülerek kovuldu,

- Tribünler sahayı basıp hazırlık da olsa uluslararası bir mücadelede rezalet yarattı, maçın bitmesine neden oldu,

ve PFDK konuştu: 2 maç seyircisiz oynama cezası.

15 Temmuz 2011 Cuma

Olmaz



- Lig bittikten sonra yazdığım şu post hakkında az tepki

almamıştım. Şöyle peşinen söylemek istiyorum ki, alın teri döken

futbolculara ve takımını destekleyen taraftarlar için üzülesim

geliyor. En masum onlar. Bu olaylar kolay değil. Empati yapmaya

çalışıyorum. Ama ne yalan söyleyeyim. Üzülmüyorum. Hani

Fenerbahçe düşmesin, ligin tadı kalmaz vs. diyorlar ya, ben

demiyorum. Suçlularsa kişilere ceza verilsin de saçma, sonuçta

Aziz Yıldırım yaptıysa bunu, kendine değil futbol takımına

yaradı bu.


- Ben olsam diyeyim... Bir kere üzüntüden uyuyamazdım. Görsel

veya yazılı basına bakamazdım. İkincisi ben ve benim gibi

tribünü her fırsatta binbir fedakarlıkla kovalayan insanların

emeğine haksızlık eden kim olursa olsun ona lanet ederdim.

Fenerbahçeli taraftarların psikolojisini anlıyorum ama onlar da

benim gibi kendi yaptıklarını anlamıyor sanki. Ben sadece

"renkleri" destekleyen eylemlere katılıp tezahürat yapardım.

Şüphelileri değil. Zira, tüm iddiaların yalan olması ve Aziz

Yıldırım gibi bir adamı kafasını ittirerek arabaya sokup

Metris'e göndermek bu Türkiye'de kolay değil. Bir şeyler olmuş,

bu açık.


- Şimdi cereyan eden hadiselere bakıyorum da. Baştan sona komedi

geliyor bana.


- Bu olay patlak verdiği andan itibaren yapılan açıklamalarda

birçok kimse üzerindeki formayı çıkarmamıştır bence. Ünal

Aysal'ı bundan ayrı tutuyorum. Galatasaray basın organlarıyla

ilgili aldığı kararlar, sonrası ve TFF'nin son tutumuna karşı

açıklamaları dahil bence son derece kendi deyimiyle aristokrat

bir tavırdadır. Ben bu kadarının bile fazla olduğunu

düşünüyorum. Ben unutmadım çünkü 1'e karşı 17 triplerini, tüm

görsel, yazılı ve sosyal medyada konuşulanları. Ve tam tersi

durumda şu an Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler'in neler yapacağını

kestirebiliyorum. Geçen ay "biz bize yeteriz" baskılı tişört

üretip giyenler şimdi "Türk futbolu birlik olsun, bu hepimizin

sorunu, kulüpler birliği karar almış sağolsun." falan diyor.

Neymiş demek ki? Yetemiyormuşsunuz birbirinize.


- Ünal Aysal'ın hiç bir açıklamasında "Fenerbahçe ve diğer

şüpheli kulüpleri küme düşürün, ne biçim iş yapıyosunuz TFF?"

gibi bir anlam olmadığı çok net. Sadece TFF'nin sadece hızlı

hareket etmesinin ve gerekirse ligleri ertelemesinin, aksi

takdirde yeni sezonun çok anlamsız, zevksiz, geliri düşük ve

şaibe altında geçeceği için bir gereklilik olduğunu söylemiş.

Bunda kınanacak ne var anlamıyorum. Bunu Fatih Terim de Adnan

Öztürk de söyledi. Burda şunu söylemem gerek. Önce

Galatasaray'ın; kimsenin, hatta kendilerinin bile beklemediği

bir tavır sergilemesine teşekkür eden Fenerbahçe kulübünün, bu

açıklamaya cart curt yapması acizliktir. Hele 3 gün önce Aykut

Kocaman'ın "Şampiyonluğumuzu alamazlar." şeklindeki ve Nihat

Özdemir'in "Şampiyonlar Ligi'nden alıkoymak veya küme düşürmek

TFF'nin ciddiyetine ve ağırlığına yakışmaz."
gibi manüplatif

açkıklamalarına hiç bir reaksiyon göstermeyen TFF'nin Ünal

AySal'ı tehdit etmesi basiretsizliktir.


- Olaylar ilk ortaya çıktığından beri şu tarz geyikler de

dönmüyor değil. Yok geçmiş yıllarda siz de yaptınız, yok

temizlemeye başlayacaksanız neden bizden başlanıyor, gidin tüm

lig tarihini araştırın (ki bunu Aykut Kocaman söyledi.) falan

filan. Komik ve boka batmışken yalnız kalmayayım mantığından öte

değil. Bir kere şu durumda bile mahkeme bitmeden kimse suçlu

değildir diyen birinin bilmem kaç yıl öncesi için bunları demesi

çok trajikomik. Ayrıca, önceden biz dahil başka kulüpler de

yapmıştır bu tarz hareketler, ama geçmişte yine sizin takımınız

da yapmıştır, siz de biliyorsunuz. O yüzden bu nisan ayında

kanunun çıkmasına yardım eden Fenerbahçe dahil tüm kulüpler

olduğuna göre, bu yargılama sürecinden kimse rahatsız olamaz. Bu

süreçten rahatsız olanları ve Aziz Yıldırım'a destek olarak

hareket eden taraftarları anlamıyorum. Zira, eğer iddialar

kanıtlansa da kanıtlanmasa da o insan yüzünden sizin o kadar

paranız, emeğiniz, sevinciniz boşa gitmiş olacak ve şu an içinde

olduğunuz durumun hesabını kimse veremeyecek (ki ben de

mahkemenin kanıtla"ya"mayacağını da düşünmüyorum ve bu iddialar

kanıtlanırsa hiç birimiz şaşırmayacak bence.).


- Mehmet Ali Aydınlar'ın bu şike olayını etik kurula sevk

ettiğini ligi tescil ettikten ve son İbrahim Akın olayından

sonra açıklaması şaka değil. Son olarak da "Her an her şey

olabilir."
dedi. Ciddi ciddi bu adam yönetiyor TFF'yi.


- Beşiktaş Türkiye Kupası'nı, şüphelileri aklana kadar

federasyona iade etti. Ben bir Beşiktaşlı veya Fenerbahçeli

olsam bundan da fazlasını bile isteyebilirdim. Şüpheli kim

varsa, benim duygularıma ve emeklerime kim hakaret ettiyse onun

derhal kulüpten defolmasını isterdim, kim olduğu hiç önemli

değil. Çarşı da buna benzer bir hareket yapıyor ve yapacak

galiba. Kimseye önyargıyla bakmamak ama aklanana kadar taraf da

olmamak.


- İşin bireysel boyutuna dönersem, ben sadece Galatasaray'a

bakıyorum. Halen Kallström'ü, Muslera'yı bekliyorum, halen "bir

sağ bek almadan nasıl olcak bu iş?" diyorum, halen "formalar

tanıtılsın gideyim kapayım bir tane" diyorum. Yukarıdakiler

sadece düşüncelerim. Sonuç umrumda değil.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Benzerimben



Till Lindemann - Adnan Öztürk
Güzel orta için Erol'a teşekkürler.

5 Temmuz 2011 Salı

Allah cezanızı versin!



“Benim gönlüm Hagi ile gelecek sezon da devam edilmesinden yanadır. Eğer, ara transfer döneminde transferler yapılır; Hagi de sezon sonunda ayrılırsa, yeni gelecek teknik direktör, alınan futbolcuları beğenmeyip, başka oyuncular isteyebilir. Bu da kulübümüzü daha büyük bir mali yükün altına sokar. Ne pahasına olursa olsun Hagi ile yola devam edilmeli. Ben iyi işler yapacağına inanıyorum”
15.12.2010

“Önümüzdeki dönemlerdeki Galatasaray’da yönetiminde tekrar görev almayı düşünüyorum. Umarım görev alacağım, o zaman Brezilyalı futbolculara karşı tavrımı daha iyi göreceksiniz. Brezilyalılardan yana birisi değilim. Ülkelerine gidiyorlar. Geç dönüyorlar. Takıma kendilerini vermiyorlar. Brezilya Milli Takımı’nda çok iyi oynuyorlar. Burada yarısını bile oynamıyorlar. Elano örneği ortada. Aldıkları paraya yazık. O paralar bu futbolculara haram olsun. Elano, ne verdi Galatasaray’a. Yine Lincoln gol attı; bazı maçları tek başına aldı. Elano ne yaptı; hiç… Tabii Brezilyalılardan bahsederken Alex’i ayrı tutuyorum. O özel ve dürüst bir futbolcu”
15.12.2010

"Yerli oyuncuların uzun zamandan sonra ilk kez yüzleri güldü. Bana dediler ki: 'Biz ilk kez böyle bir hocayla çalışıyoruz. Meğer 3 yıldır biz hoca görmemişiz. Böyle bir teknik adamla çalıştığımız için çok mutluyuz.' Bu da bizim Fatih Terim'i takımın başına getirerek ne kadar doğru tercih yaptığımızı gösteriyor."
05.07.2011

4 Temmuz 2011 Pazartesi

30 Haziran 2011 Perşembe

Değerler



KAP'dan son 1 ayda yaklaşık 230 bin TL ceza aldık. Ne için? Transferi KAP'a bildirmeden televizyonda açıklamaktan. Kontrol kaybı bu işte. Saçmalığın daniskası.

Taraftar büyük tepki göstermiş Lauro transferine. Beğenmemişler. Bu takımda Mustafa, Ayhan, Servet gibi adamların bulunmasına tepki göstermezken Lauro'ya niye tepki gösterilir ki? Buffon spekülasyonları atılınca ortaya götler kalktı tabi. Buffon, Frey, Drogba, Aguero, Ronaldo hepsi gelse ne olur ki?

Önceden çocuk aklımızla Fenerbahçe hep transfer şampiyonu, biz de sezon sonu şampiyonuyuz derdik. Gözümüz altyapıdan A takıma çıkan gençlerde olurdu. Hazırlık maçlarını izlerdik şifresiz kanalda, sırf o gençleri izlemek için. Şimdi öyle gençlerin oynadığı hazırlık maçları izlenmez diye yeni transferler neredeyse 90 dakika oynatılacak. Ben geçtiğimiz sezon Konya maçını izleyemeyecektim, sırf Anıl Dilaver oynuyor diye binbir takla yalan uydurup maça kaçtmıştım.

Şimdi ise, öyle bir duygu oluştu ki insanlarda, yıldız gelsin kombine alayım diyor herkes. Yoksa gitmem maça diyor. Milletin gözü kulağı Reyes'te, Forlan'da. O adamların bizde ne kadar başarılı olabileceği önemli değil. Reyes'in İspanya dışı performansının nasıl olduğunun; sert maçlarda nasıl bir tavır takındığının, Forlan'ın başarıya doyduğunun, bu adamlar gelirlerse Emre Çolak'ı, Anıl'ı, Berkin'i nerelerde göreceğimizin hiç önemi kalmamış bizim için. Gelsinler diyoruz. Boy göstermeleri için. Amacımız sanal alemde üstünlük kurmak oldu rakiplerimize sanki. Biz şunu getirdik, şöyle yıldız, şöyle koycaz bu sene falan. Boş.

Önceden altyapı derdik, biz yetiştirirdik diğer takımlar satın alırdı, şimdi 17-18 yaşındaki çocukları kovalıyoruz rakiplerimizden önce almak için. 18 yaş genç gelebilir kulağa ama değil. Artık 18 yaşında oyun bilgisi ve hatta fizik olarak epey yol katetmiş olmak gerekiyor. Demek ki yetersiz kalıyor altyapımız. Sadece son bir ayda, duyduğumuz birçok altyapı ürünü ismimiz yine kiralık ya da satılık Anadolu'ya saçılmış durumda. Cem Sultan, Çetin Güngör, Erhan Şentürk aklıma hemen gelenler.

Değer yargılarımız değişmiş. Kazanmamız gereken şey, kendimizi eleştirme zihniyeti ilk olarak.

29 Haziran 2011 Çarşamba

Biri Bizi Durdursun



Şu an Galatasaray kulübünün üst düzey kesiminde bir kaos var. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Ama bundan 1 ay önce bizi heyecandan son dakika haberleri için monitöre yapıştıranlar şu sıralar garip işleri garip şekillerde yönetmekle meşgul anlaşılan.

Ünal Aysal'ın başkan seçildiği ilk yayını ntvspordaydı. O yayınla ilgili şöyle yazmıştım. Üstüne yapılan transferler güzeldi. Hatta belki kendisinin bizzat ekiple beraber Madrid'e gidip 3 saat sonra dönüp 3'üyle de anlaştık demesi de adamı mesih ilan etmemize yakınlaştırmıştı bizi. Taraftarız işte. Yavaş düşmeye başlıyor bazı jetonlar. Biz de Drogba, Buffon, Muslera, Kallström, Forlan, Reyes, hele bugün Kaka gibi isimleri duyunca resimdeki arkadaş gibi oluveriyoruz bir anda. Çünkü unutuyoruz transferlerimizi yöneten adamların ya fotospor-fotomaç gazetesi muhabirleri olduğunu ya da akıllı olalım derken geçen senelerdeki resmin aynısının çizdiğini.

Şu an kurumsal bir yapı olduğu söyleniyor. Tamam, güzel. Ama kim kimi-neyi koordine ediyor, kim kime posta koyuyor, kim neyi yalanlıyor anlayamıyoruz. Ali Dürüst, Bülent Tulun, Ünal Aysal ve son sıra Abdürrahim Albayrak. 4 kişi var, (Taffarel ve Fatih Terim'i saymadan). Biriniz sözcü olun diğerleriniz sussun be abi. Bizzat işin içindeki adamlar siyaset yapmaya başladı. Yine birileri bir şeyler peşinde sanki. Bu adamların ağız birliği içinde olması ve dediklerinin en azından yalan çıkmaması gerekmez mi? Başkan çıkıp bütçe sınırlaması yok diyor (ki bunun bizi kısa vadede de başarıya götürmediğine çok kere şahit olduğumuzu da unutmuşuz. Beşiktaş'a benzeme-benzememe olayı değil bu. O kadar parayı dengeli ve mantıklı harcama gerekliliği), Abdürrahim Albayrak çıkıp az para harcayarak yıldız yaratacağız, Lauro bitti diyor. Sonra haberlerde, bloglarda, sözlüklerde iptal edildi o yine Muslera'ya dönüldü deniyor. Spor sitelerinden veya az önce bahsi geçen yönetici ve teknik ekipten ses yok. Sonra Gürcan Bilgiç'in ağzına sakız oluyoruz, adam konuşuyor televizyonda.

Radikal olmaya çalışırken, kontrolü kaybedip amacını şaşmaya doğru gidiyoruz. Kim durduracak bakalım bizi.
Herkes maskeyi takmış birbirinin donunu kafasına geçiriyor, kahkahalar atarak. Biz de 1 aydır izliyoruz bu kumpanyayı.
Sonumuz hayrola.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Benzer






Aslında başlığı benzerimben-14 yapabilirdim. Düşünün, üstteki resimde bu adam kaç yıldır top oynamıyor. Alttakinde ise profesyonel bir futbolcu, UEFA kupası finalini hedefleyen takımın 2. tur rövanş maçında (Hamburg) "kurtarıcı" olarak oyuna giren oyuncusu.





Şimdi bir de yeni sezonu düşünün, beklentileri falan. Resimler daha anlamlı artık değil mi?

17 Haziran 2011 Cuma

Şakacı



Ligtv spikerinin tatilde epey yanmışsın, nasıl gidiyor tatil? sorusuna Servet'in verdiği esprili cevap:

"Yapacak bişey yok. Şimdi... Türkiye'de yaranmak için, yabancı futbolcu biliyosunuz çok değerli. Bir Nijeryalı, bir Afrika'lı futbolcu gibi olursak bir transfer teklifi alırız da değerimiz belli olur."

Rijkaard'a posta koydun, taraftara posta koydun, yönetime posta koydun, Galatasaray formasının ne demek olduğu umrunda değil. Buna rağmen bu takımda kaptanlık pazubandını bile taktın. Milli takımda banko oynuyosun. Gerçeklik payı olsa da en iyi Türk stoper diye lanse ediliyosun. Daha napsınlar sana? Önüne geçip domalsınlar mı? Demek ki böyle konuşman bireysel değil, zihniyetinle alakalı.

"Yabancılardan verim alamadık. Kart cezası ve sakatlık yaşadılar. Yoksa Türk oyuncular olarak en iyi kadro bizde. Yabancılar skor yapamayınca böyle sıkıntı oluyor."

Bu kadar ırkçı ve karaktersiz bir yorum olamaz. Bu adamın takımda durduğu her an bana zulüm geliyor. Ulan Cana ve Culio'nun yarısı kadar sikleseydiniz belki Avrupa'ya giderdik. Bu laflar bu adamların emeğine küfretmektir, bu adamlara iftira atmaktır, bu adamların hakkını yemektir. Sen bu zihniyetten kurtulmayacaksın Servet. Ben de senden nefret etmeye ve senin bu takımdan siktir olup gittiğin günü düşlemeye devam edeceğim.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Başka



- Serinin Abdi İpekçi'deki 2 maçlık kısmında salondaydım ve sonrasını seyehatle geçirip yeni geldim eve. Dolayısıyla 5. maçı havalimanında olduğum için izleyemedim.

- 3. maç rakiple beraber hakemleri de mağlup eden Galatasaray CC takımı. Kendi sahanda da olsan çok kritik yerlerdeki o kararlar maçı az daha götürüyordu.

- 4. maç 1 ve 3. periyod çok kötü basketbol. 4. periyod salonun yıkılma tehlikesiyle beraber bir geri dönüş ama sonuçta mağlup olduktan sonra soyunma odasından çağırılıp 3'lüye eşlik ettirilen bir takım. Çünkü bu takım, Galatasaray forma ve sevgisinin gerektirdiği gibi inancın asla kaybolmadığı bir takım olduğunu bu sene hep gösterdi bize.

- 5. maçı Galatasaray'a getiren unsur 40-33 ribaund üstünlüğü ve özetten izlediğim kadarıyla hızlı hücumların çok doğru zamanlarda ve kişilerle bitirilmesiymiş.

- 3-1 geride olduğun seride, şampiyon olmak için rakibini 1 kez içeride 2 kez deplasmanda yenmen gerektiğini bile bile, salonda şampiyonluğa hazırlanan taraftarların önünde, basının "Fenerbahçe şampi..." diye başlıklar attığı ve karaborsacıların biletleri şampiyonluk bileti diye 100 liradan kapı açarak sattığı maçı almak. Galatasaraylılık.

- Daha fazla bir şey yazamıyorum. Her zaman bu takım için inancım sonuna kadar devam etmiştir. Halen de öyle. Ancak bu zamana kadar bu senenin biz tarafarlar açısından bu şekilde geçmesini sağladıkları için zaten şampiyon gözüyle baktığımız Galatasaray CC takımı artık bambaşka bir boyuta taşımıştır bu duyguyu.

fotoğraf için kutaya teşekkürler

7 Haziran 2011 Salı

Engelsiz Aslanlar Şampiyon



- Avrupa'nın en büyük kupasını alan Galatasaray ile ikinci en büyük kupası Andre Vergauwen Kupası'nı alan Beşiktaş'ın Türkiye TSB Ligi play-off finalinde karşılaştılar. Avrupa'nın en büyük iki takımı bunlar.

- Normal sezonu nağmalup lider (ligin sonlarına doğru yapılan kural değişikliğinden önceki prosedüre göre şampiyon) kapatan Galatasaray ve ilk 4'teki diğer 3 takım Kıbrıs'ta sıfırdan bir lig (play-off denemez buna)yaptılar. Yani ligi ilk sırada bitirmeyle 4. sırada bitirmenin hiç bir farkı yoktu. Engelsiz aslanlar federasyonun bu saçma prosedürüne rağmen kupayı kaldırmayı bildi.

- Kıbrıs'taki ilk maçı, sezon içinde 90 sayı ortalamasıyla oynayan Galatasaray'ı 65 sayıda tutarak 7 sayı farkla kazanan yabancısız Beşiktaş'ı en az 8 sayıyla yenmek için çıktı sahaya Galatasaray. Son çeyrekte tecrübe farkı ortaya çıktı ve Galatasaray 67-46 kazandı ve kurulduğu 2005 yılından beri sadece 2 mağlubiyet ve tam 4 şampiyonluk gören Galatasaray 5. şampiyonluğunu kazandı.

- GSCC-FB Ülker maçından çok çok daha zevkli geçtiğini söyleyebiliriz. Maç ilk periyod dışında hep Galatasaray'ın 5-10 arası farkla önde gittiği bir maçtı.



- Mateusz Filipski ve Özgür Gürbulak... TSB'nin Lebron James'i Matthew Scott'a hiç iş bırakmadılar. Bu ikilinin arasındaki diyalogun ayrı olduğu çok belli. Müthiş bir hırs. Takımın 67 sayısının 53'ünü bu ikili kaydetti.

- Beşiktaş'ın kaptanı Kaan Dalay, maç boyunca takım arkadaşlarını haşladı. Çok iyi bir savunmacı ve takımın lideri.

- Yıllar önce maçtan sonra bize 3'lü çektiren Ferit Gümüş'ü siyah-beyazlı formayla izlemek,

- Takımın az sayıda taraftarla birlikte 3'lü çekmesi ve Tucek'in bu esnada sandalyesini kaldırıp sallaması,

- Federasyon başkanı, uydurdukları bu prosedürden sonra konuşma yaparken ıslıklanınca triplere girmemeli. Bu spor dalının ülkemizde hakettiği değeri ve ilgiyi gereken merciler tarafından görmesi büyük dileğimiz.

Mondi sakin...



Bizim Mondi sıkıntı yaratmış takımı Philadelphia Union'ın Toronto FC ile oynadığı maçta.

Baymadı mı bu muhabbetler?



- 29 mayıs diye bekliyorduk. 10 gün geçti. Bugünkü haberde yazan şey:

"Galatasaray'da transfer çalışmaları dört koldan devam ederken; Fatih Terim'in İsveç - Finlandiya maçını izlemek için İsveç'e gitmesi bekleniyor."

Gitmesi mi? Bekleniyor mu? 10 gün daha bekle. Bir Allah'ın kulu da Fatih Terim'i yakalayıp bir şeyler sorsun.

Final Serisi ilk 2 maç



- Fenerbahçe Ülker rahat 2 maç kazandı gibi görünse de, Kaya Peker "Bu kadar fark atacağımızı maçtan önce de biliyorduk ama söylemedik" dese de, seri uzadıkça işin renginin değişeceğini ben tahmin ediyorum. Umarım bizim çocuklar da biliyordur.

- Bizim takımın rakip taraftardan etkilenmediğini düşünüyorum. Çünkü Sinan Erdem'de de basketbol izlemeyi bilmeyen bir seyirci topluluğu var, tıpkı tüm ülkede olduğu gibi. Ancak çok saçma hücumları ve göbekten sallama şutları isabete çeviren takım için sevinçten bağırmak ev sahibi oyuncuya pozitif geri dönüş yapıyor. Ukic'in üçlüklerinden biri ya da ikisi girmese çok farklı olurdu maç. Bugün farklı konuşurduk. Ama basketbol böyle.

- İçerideki 2 maç alınsa bile, 5. maç şampiyonluk maçı olacaktır her türlü.

- Oktay Mahmuti'nin maç koptuktan sonra bazı adamlarını dinlendirdiği gerçeği var. Bakalım seri uzadığında bunun karşılığını alabilecek mi takım?

- Topkapı dolmuşlarını özledik. Geliyoruz...

1 Haziran 2011 Çarşamba

İçim rahat etmiyor...



- Oyunun teknik yönünden bahsetmeyeceğim. Uzun uğraşlar sonunda Tekirdağ'ımın güzel ilçesi köyden hallice Muratlı'da zar zor maç izleyecek bir kahve buldum. "Sen kimin oğlusun beyaa?" tarzı sorulara cevap vereyim derken ilk çeyrek kaynadı. İkinci çeyrekten itibaren de sahada Banvit diye bir takım yoktu beya, öyle ki ikinci yarı GSCC'ın sayı atması tribünleri enterese etmemeye başlamıştı.

- Maçtan sonra kot pantolonuyla sahaya inip tribünlere 3'lü çektiren Rancik başkan.

- Oktay Mahmuti'nin;
*oyunun durduğu her anda sahadaki oyunculara değil, yedeklere bir şeyler anlatması,
*Tutku'ya "Bak oğlum..." diye başlayan azar cümleleri sarfetmesi,
*maçtan sonra; "Galip tarafı herkes konuşur. Banvit'i en az kendi takımım kadar tebrik etmek istiyorum." demesi ve kendisine yöneltilen yeni başkan, tribün, Fenerbahçe Ülker eşleşmesi sorularına verdiği "Diğer maçlara nasıl hazırlandıysak final için de aynı şeyleri yapacağız." gibi son derece baskı azaltıcı ama ciddi, kaliteli cevaplar vermesi

- Son çeyrekte 35 sayı fark varken hakeme itiraz eden ve savunma yapan Galatasaray CC takımı = inanç

- Bundan 12 sene önce İzmir'de aynı parkede basketbol oynadığım Bora Hun Paçun'un bugün TBL yarı finalinde Preston Shumpert ile adam adama oynaması ve benim şu an bu postu yazıyo olmam,

- 2-3 post önce yazdığım; "bu takım ilginç, kimse ön planda değil" fikrine bir şey eklemem lazım: "Ancak herkes eşit derecede ve çok önemli olduğunun farkında.". Biraz sosyalist düzen. Tüm sporlarda olduğundan daha çok basketbolda yararlıdır bence.

- Bana Muratlı - İstanbul arası yolları yine aşındırtıp bu sefer salonda ezeli rekabeti ve Esenler otogarında sabahlama riski yaşatacağın için teşekkürler Galatasaray CC.

Beyler sakin!



- Bundan 1 ay önce arkadaşlarla Galatasaray'ı konuşurken "Bu takımı lağvetmeleri lazım." diye şakalaşırdık. Birileri normalde hiç sallamadıkları dileklerimizi ciddi biçimde duymuş, hissetmiş ve görev edinmiş.

- Şaka bir yana Kewell, Neill ve Cem Sultan hariç diğerlerinin gitmesini ben de istiyordum, evet Baros dahil. Elmander geldikten sonra bu isteğim ve ihtimal artmıştı. Hele Kewell ve Neill gittikten sonra kaçınılmaz olmuştu bu ayrılık.

- Halen sözleşmesi karşılıklı bile değil tek taraflı feshedilmeden 1 dakika beklenmemesi gereken adamlar duruyor takımda, o da var.

- Kewell ve Neill'ın tek ortak özelliği isimlerinde ikişer "L" harfinin yanyana olması değil. O adamlar Galatasaray takımının en düzgün adamlarıydı belki de.

- Bu tarz haberleri duyunca yerine gelme ihtimali olan isimler aklıma geliyor ve heyecanlanıyorum nedense. Bu heyecanımı resmi açıklama olmadan dışa vurmak biraz ergence gelse de tutamıyorum kendimi. D.D.? Aman diyim.

edit:
Yeter artık ntvspor...
Bu postu değiştirmeden böylece bırakıyorum. Ancak, TFF ve NTVSPOR saçmalamış anlaşılan. Baros'un alakası bile yokmuş. Halen sözleşmeli oyuncumuzdur açıklamaları geliyor yönetimden. ntvspor'un bahanesi TFF'nin sitesindeki yanlışlık olamaz ayrıca. Selçuk'un maaşı olayları vs. de ortaya çıkınca bu olay da "Kahrolsun GS by ntvspor Vol.234124" olarak tarihteki yerini almış oldu bence.

31 Mayıs 2011 Salı

Hamlet



Bu ara, takip ettiğim bloglarda Şampiyonlar Ligi finalindeki oyunun içeriği hakkında yorumlar postlar çok güzel. İki kutupta insanlar: 1.Barcelona sıkıcı 2. Barcelona muhteşem...

Tabi Barcelona'nın mı sıkıcı olduğu, yoksa oyunun mu sıkıcı olduğu ya da rakibin mi olayı sıkıcılaştırdığı veya Barcelona'nın çok mu zevk verdiği konuşuluyor. Hepsinin haklılık payı var. Bu yüzden bizim blogda "Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." yazar.

Ben maçı izlerken şöyle şeyler söyledim yanımdaki arkadaşa:
- Abi bu nedir? Adamlar sanki Almeira ile oynuyo.
- Ulan o kadar hazırlık yaptık midye, çerez, kola, ambians falan. Süper maç olur diye, yine aynı senaryo.
- Abi Messi insan değil ya, ama yeter insan izlemek istiyorum. Çekişme istiyorum. Muhteşem kurtarış istiyorum kalecilerden. Bir kaleci olarak, çaresiz kaleci görmek zaten üzüyor beni, ama devamlı manzara bu.
- Victor Valdez'i çok beğenirdim. Halen tekniğini çok beğenirim. Ancak şahit olamamaya başladım o tekniğe. Adam ayağını elinden çok kullanıyor maçlarda. Top gelmiyor kaleye. Sponsoru olsam az para veririm. Görünmüyor ki herif ekranda.

vs.

Bir ara maçın yaklaşık 65. dakikasında bir şeyler oldu, çok aradım bulamadım o anın karesini. Manchester ceza sahası içinde 6 tane Barcelona'lı oyuncu toplam 6-7 pas yaptılar ardarda.

Bu oyundan zevk alan insanlara sevgim sonsuz. Fakat kendi adıma "artık" zevk alamama durumumu yeni bir şeyler beklentimin karşılanmamasına bağlıyorum. İnsanlar diyor ki; abi İniesta'nın o bel kıran feykleri, Xavi'nin 5 kişi arasından attığı pas nasıl sıkıcı gelir? Her maç 20 tane olursa sıkıcı gelir tabi. Biz Elano bir maçta 2 tane benzer pas atsa, ya da Keita bir manyaklık yapsa da görsek diye 400 km yoldan geliyorduk Sami Yen'e. İspanya'da bir Barcelona taraftarı olsam sadece final maçlarına giderdim herhalde kupa kaldırma anını görmek için (Gerçi adamların tribünleri de sağlam.). Yine o insanlar diyor ki; Messi'nin o golünü Türkiye'de biri yapınca ayağa fırlarsın, Messi yapınca sıkıcı diyorsun, çekemiyorsun. Ulen ne alaka? Adamın normal olmadığı her türlü belli, kabul. Ama yaptıkları "farklı" değil. Tabi ki aynı hareketi Aydın Yılmaz (!) yapsa "yeeeauuuahh yavruma bak" diye kalkarım ayağa.

Yani oyun çirkin, pis, bayık, goller kötü, hareketler sıradan demek değil benim ve benzer görüşteki insanların yazdıkları. Sadece insan güzelliklerin içinde bile değişiklik farklılık arayabiliyor, hatta bulamayınca hemen sıkılabiliyor, o kadar.

edit: Konunun Real Madrid'i desteklememle ilgisi yok.

eyvallah

TBL



- Play-off statüsünde ligi daha üst sırada bitiren takım saha avantajına sahip oluyor. Galatasaray CC Banvit'e karşı bu dezavantajla başladı. Bu tarz durumlarda deplasman galibiyetinin önemi ilk maçlarda daha önemli. Yani 0-0 başlayan seride ilk maçı kaybedersen ikinci maç yine deplasmanda ve çevrilmesi gerçekten zor bir maç oluveriyor. Bu yüzden Oktay Mahmuti gibi kurnaz bir teknik adam takımı öyle motive etti ki, Bandırma'daki ilk maçı 22 sayıyla kazandı Galatasaray CC. İkinci maç saha avantajını eline geçirmenin verdiği rehavetten dolayı kaybedildi. İçerideki ilk maç tribün enfes. Takım motive. Yönetim ve taraftar da iştahlı. Bir iç saha galibiyeti ile finalde Fenerbahçe Ülker.

- Yarı finali de kolay geçen Fenerbahçe Ülker Galatasaray CC'dan daha dingin olacak şüphesiz. Şu an oturmuş rakip bekliyorlar. Bir yanda seriye hem 1-0 önde başlayacakları hem de saha avantajına sahip olacakları Banvit, diğer yanda serinin 0-0 başlayacağı ve 84 sayı ortalamasıyla oynadıkları, 30 maçın 27'sinde 80; 9'unda 90 sayı barajını aştıkları sezon boyunca sadece bir kez 70 sayının altında kaldıkları (56 sayı) ama yine saha avantajına sahip olarak başlayacakları Galatasaray CC.

- Galatasaray CC, yanlış hatırlamıyorsam Fenerbahçe Ülker'in evinde 80'den fazla atan 3 takımdan biri (ki o maçı da son hücumda kaybetmişti)(Erdemir ve Beşiktaş ile birlikte). Normal sezonda Fenerbahçe Ülker'den 5 mağlubiyet fazlası da olsa Galatasaray iyi motive olunca ligin en iyi savunmasını yapan takımı ve finale çıkarsa kolay kolay bırakmayacaktır. Tabi şu 3. periyod sendromunu halletmeleri şart.

- Bu Galatasaray CC ilginç takım. Normal sezonu 3. sırada bitirdiler. İstatistiklerde neredeyse hiç adam görünmüyor. Sadece Tutku Açık 4.5 asist ortalamasıyla 6. sırada. Top çalmada da Shipp ortalama 1.4 ile 12. sırada ve Shumpert 1.2 ortalamayla 20. sırada.

24 Mayıs 2011 Salı

Neler Olacak Acaba??


Terim döndü. Kocaman'ın Kocaman sanıldığı bu dönemde kredisi bu kadar çabuk bitmemeliydi, bitmedi. Zor günlerde yeeniden kendisine bel bağlandı. Ama bu kadroda ne bir Alex'i ne de bir Hagi'si var. Sanırım Aysal kaynaklı biraz yüksek transfer bütçemiz olacak.

Kulislerde dolaşan Buffon, Drogba, Batuhan ve Necati isimlerinin doğru isimler olmadığı konuda sanırım herkes hemfikir. Galatasaray'ın paraya gelecek oyunculardan verim alamadığı birçok kez kanıtlandı. İsimleri saymaya bile gerek yok sanırım. Hagi vari üst düzey olup ta üst düzey takımlarda tutunamamış adamlara ihtiyaç var. Yani hala kanıtlayacağı birşeyleri olan.

Sadece 10 numara olarak düşünmemek lazım. Borges'in analizleri muhteşem, kulak verilmeli. Zhirkov mesela, Bosingwa mesela, Aimar olabilir bla bla bla..

Çok renkli geçecek sanırım transfer dönemi ama Terim sayesinde Galatasaray rakipleri ile talip olduğu ortak oyuncuları alma açısından bir adım önde. Selçuk, Culio ve Yekta birlikteliğinin çok can yakacağın düşünüyorum. Solda Arda, sağda Kazım, ve Elmander. Aslında çok da fena değil. Defans blogu rejenere edilmeli bana kalırsa.

Stay with us Harry



Benzerimben-11





sean penn - miroslav klose

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Olur mu?



Bu yazı Fenerbahçe'li oyuncuların şampiyonluğuna b.k atmaya yönelik hiç bir amaç taşımamaktadır.

Öncelikle Fenerbahçe futbol takımını özellikle ligin ikinci yarısında sergilediği dominant oyun ve üstün mücadeleden dolayı kutlamak gerek. Çok zor geri dönüşlere de imza attılar, psikolojik olarak da altından kalktılar bazı durumların.

Fakat anlamadığım bir şey var. Hem futbolcularda hem de neredeyse tüm taraftarlarda bu tavır var.. Fenerbahçeli olmayan herkese koyduk, biz bize yeteriz, biz çok büyüğüz de o yüzden sevilmiyoruz hede hödö. Şahsen ben de Trabzonspor'u destekledim. Bunun bir sebebi şampiyonluk sayısı bakımından ezeli rakibimizin gerisinde kalmama isteği , bir sebebi de zamanında okul arkadaşlarımla gittiğim maçlarından dolayı Trabzonspor'a sempati beslememdir (hatta BMN'de fotoğrafım bile vardır). Bundan da doğal bir şey yoktur. Gelelim asıl meseleye. Bazılarında da Fenerbahçe şampiyon olmasın da, kim olursa olsun, zihniyeti var, kabul. Ama o insanların bu şekilde düşünmesinin sebebini; Caner Erkin'in "Galatasaray'da oynerken de Fenerbahçe yenilince üzülüyordum." açıklaması gibi antipatik-saçma futbolcu açıklamaları, ligin devre arasında Aziz Yıldırım'ın federasyon ile ilgili açıklamaları veya hakem koridoruna inip hakemlere hakaretler yağdırması sonrasında ikinci yarı bazı maçlarda direkt hakem hatasıyla kazandığı puanların basında neredeyse hiç tartışılamaması, bu maçlar hakkında açıklama yapan Trabzonspor yönetim veya teknik ekibine, o kararları da kabul etmeyerek; yönetim, futbolcu, taraf basın olarak topyekün saldırma, her hangi bir branşta alakasız bir maçtan sonra bile ezeli rakiplerini yenmiş gibi tezahürat yapıp haz duyma... vs. birçok sebebe değil de kendi takımlarının büyüklüğüne bağlamak, grandiyöz bir hezeyandan öte değildir.

Ayrıca; açıklamasının bir kısmında "Bugüne kadar da haram puanlar kazanmadan bugünlere geldiğimiz için ayrıca mutluyum." cümlesini kuran Emre Belözoğlu'na, Ankara'daki Gençlerbirliği - Fenerbahçe maçında takımının attığı gollerin ve dünkü Sivasspor maçında skor 1-1 iken Erman Kılıç'ın karşı karşıya kaldığı ve ofsayt çalınan pozisyonun tekrarını izlemesini tavsiye ediyorum. Zira bu tarz açıklamaların sembolü olan kendisi de, az önce bahsettiğim "Fenerbahçe olmasın da kim olursa olsun" zihniyetinin oluşma sebeplerinden birisini anlayacaktır, tabi karakteri el verirse.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Heyecan



- Öncelikle şunu söylemeliyim ki, seko kaptanla da konuştuk blogun sadece Türkiye, hatta sadace Galatasaray hakkında ilerlemesini istemiyoruz aslında, fakat benim tus dönemi, onun da nöbetleri derken zor oluyor. inşallah düzelticez bunu.

- Ünal Aysal'ı dinledim az önce. Adamın çok çok farklı bir yapısı var. Liderlik ve karizma akıyo adamdan. Hiç bir mırın kırını yok. Kulübün şu durumunda bile kendi icraatleriyle ilgili asla bir bahanesi yok. Yok durum kötü, yok şu kadar zaman verin, zart zurt yok abi. Adam 3 senelik planı olduğunu ve en kısa zamanda sonuca ulaşacaklarından emin olduğunu o kadar büyük bir kararlılıkla söylüyor ki, Güntekin ve Rıdvan renk değiştirip şaşırıyor.

- Mütevazılık, kararlılık, kendine güven ve planlı hareket. Ünal Aysal inanılmaz bir etki oluşturmuştur benim gibi herkesin üstünde.

- Kabaca takımdan gitmesi gerekenler şöyle olmalı: servet (kimse performans, istikrar, iş ahlakı falan demesin, formaya saygı ve karakter önce gelir), barış, mustafa, ayhan, serkan, zapata

- Arda: birkaç hafta öncesine kadar gitsin diyodum. ama zannedersem seneye takımda çok farklı bir çehre olacak ve kaptana çok ihtiyacımız var.

Kewell: bence kalmalı. kötü bir performansı olmadığı gibi örnek ve taraftarın sevdiği birisi. kafası rahat olursa 2 sene daha bu şekilde oynar bence. ama sadece duygularla hareket eden biz taraftarlar Ünal başkana gelmeyiz. Göndericekler galiba, fiyat-performans-beklenti-yabancı kontejanı bakımından.

Baros: çok özel, çok lazım bize. ama istikrarsız olmuyo. bel bağlamak yanlış olur. bir de elmander geldi. baros yedek kalırsa tribinden geçilmez..

kaleciler: ikisinden en az biri gitsin. çünkü yeni sağlam bir kaleci getirecek yönetim. oynamaları lazım, en azından ufuk'u tekrar kazanmalı ülke futbolu.

- Transferler yeni sezon hazırlıkları başlamadan önce bitecek gibi. çünkü akıllı hareket eden bir grup, daha doğrusu komisyon var gibi geldi bana. en azından 31 ağustos akşamı altyazı takip etmeyiz inamoto gibi adamları almak için.

- Avrupa kupalarında olmayan bir takımın, hele Galatasaray gibi bir takımın tarihinin en kötü döneminde başkan seçilip taraftarı heyecanlandırmak zordur.. Yönetici olmak işte.

- Ünal Aysal'ın Adnan Polat'tan bahsederken Adnan Başkan demesi.

- Fatih Terim tercihi bence çok yerindedir. Bu durumda başka birisinin takımı toparlamak için belli bir süreye ihtiyacı olacaktı. Ünal Aysal da bunun farkındaydı. Rijkaard'a bile tahammül edilmediyse, şu durumda kimsenin bizim takımı tanımasını bekleyemeyiz, ki dediğim gibi bu adamda bir an önce başarı elde etmeliyiz ve istikrarı sağlamalıyız düşüncesi var. Yani aylardır kimsenin dilinden düşmeyen devrim, sabır, uzun vade gibi kelimeler yok adamın lugatında.

- Fatih Terim'le ilgili aklımda şöyle de bir şey var. Şimdi "Söz konusu Galatasaray'sa gerisi teferruattır" demiş ama sezon ortasında asıl enkazın altına "sadece" Hagi girmeyi kabul etmişti. O zaman Fatih Terim "Türkiye'de çalışmayı düşünmüyorum, ailemle böyle karar verdim" demişti.

eyvallah

10 Mayıs 2011 Salı

Pazar Ligi Play-Off 'lar Başlıyor.

Uzun süredir yazmıyordum blogumdan Pazar Ligi ile ilgili. Bu aralara futbol aşkım Galatasaray başarısı ile doğru orantılı olsa da , blog yazılarımdan sonra birçok takımın bize karşı bilenişine tanık oldum. Bu da açıkcası beni ürküttü. Bileklerim, bacaklarım, dizlerim evli barklı işinde gücünde bir adam için fazla engebeli olsa da, bulunduğum her kurum için benliğini her zaman ikinci plana atmış birisi için eften püften şeyler olduğu da aşikar. Normal sezonu aslında beklentilerin altında kapamış olsak ta, uzun lig maratonundan sıkılmış olmanın verdiği bıkkınlık maçlarımızı flukte etse de, All-Star'a 2 oyuncu vermiş olmanın gururu sadece küçük bir anı olarak hatırlanacak olsa da, işte geldi çattı Play-Off'lar. Asıl uyuyan devi uyandıran alınan bir mağlubiyet değil her zaman yeni heyecanlardır. Bizim için alınmış bir galibiyetin 2 pundan başka bir anlamı yoktur. Kalamış galibiyetine ne kadar sevindiysek White Devils galibiyetine o kadar sevindik. Mental açıdan eyvallah demedik o kadar. Okullu olmalarına, alaylı olarak eğilmedik. Yani tavsiyem üzerimizden motive olmaya çalışmasınlar, zaralı çıkabilirler.

"Dereyi geçerken at değiştirilmez" demiş zamanında işten tecrübe edinmiş birileri. Ama faketmediği herkesin tecrübe ettiği şeyin farklı olabileceği. Evet Papazlar iki as oyuncusu ile yollarını ayırdı. Deve olsa farketmezdi kanımca. Cerrahide bir deyim vardır ABSE:DRENAJ. Yani irini boşaltacaksın. Bu iki arkadaşımızla işler iyi gitmiyordu, biz git demeden kendileri gittiler zaten. Aradıkları ama halen bulamadıkları takımlarında başarılar. diliyorum. Ama bir takıma entegre olmaya çalışmaktansa bence kendi hükmedecekleri bir takım kursunlar diye yine de tavsiyede bulunayım.

Yazmayı severim aslında, tanısı konmuş hiperaktivite bozukluğum ve beraberinde Dikkat eksikliğim, yani fikir uçuşmalarım dolayısı ile karmaşık cümleler kurabilirim. Bu da Türkçesi çok iyi olmayan yurt dışında yetişmiş arkadaşların yazdıklarımı anlama da güçlüğe yol açabilir. Şimdiden affola. :))

Şunu belledim bi kere. White Devils kalecisi Emre'nin dediği gibi aslında çirkef olmayan takım yok. Kimininki huyundan, kimininki tepkisel, kimininki anlık ta olsa herkes çirkinleşebiliyor. Sanırım benimki tepkisel. Mesela bu yazıyı yazmama sebep olan da bir tepki aslında. Play off mücadelesini gereksiz germeye çalışan bazı arkadaşlara kendi blogumdan cevap vermek istedim. Belki de hiç bu yazıyı okumayacaklar ama bu da benim motive olma yöntemlerimden biri. Sonuçta burası benim mıntıkam. Sizin mıntıkanız hemen altta ki yorum yaz bölümü, her zaman beklerim.

Şunu öncelikle belirteyim. Kaybettiğimiz 4 maç rakiplerimizi belki umutlandırır ama sebeplerimiz bahaneden öte gerçekliğe yakın. Bada'nın iş durumu, takımdan ayrılanlar, Alper'in cezası, Savaş ile Fatih'in birçok maçı iş durumu ile kaçırmış olmaları bu yenilgilerin zeminini hazırladı.

Mental, fiziksel, kadrosal olarak Play-Off lara kusursuz geliyoruz. Takımımıza ve birbirimize sevgimiz-saygımız tam. Tam kadro geliyoruz. Elimizden ne geliyorsa yapacağız. Yapıp ta yenilmek varsa da bükemediğimiz bileği öpmesini biliriz. Tebrik eder, hakedenin şampiyon olmasını isteriz.

Saat 17:00. Birinci saha. Hilalspor Tesisleri.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Diriliş



- Son maçlarda sadece Neill ve Gökhan'da gördüğüm inatçılık ve hırs bugün tüm takımdaydı. Yanlış bir taç veya korner kararı için hakeme atar yapacak bir takım olmak zordur şu zamanda, ama olmuşlar sanki.

- Hiç bir şeyin telafisi veya durumu toparlama olamaz elbette veya başlıktaki gibi diriliş de sayılmaz ama, inanç ve kendine güven bakımından bir adımdır bu.

- Hep arkasında olabilmeliydik 10'un.

- Bu parçalı kime girsin?

- Stancu'da iş var beyler.

- Cana yapma bunu, toplama öyle o saçları. Hatta kestir Marsilya zamanı gibi.

- Arda'nın kornerden direkt kafayla attığı gol sayısı az değil, ısrarla marke edilmiyor. Boy kısa ama kafa kocaman.

- Kahe'nin alt dudağı alnına değer zorlasa.

- Yiğit İncedemir karakter ve oyunculuk olarak bence çok iyidir ama Stancu'ya yaptığı suikast girişimini kınıyorum.

- Mehmet Güven.. pehh

- Mustafa Sarp'ı da sağ açıkta izledim ya, artık her şey olabilir.

- Kimi Metin gibi sever gönülden, kimi Alpaslan gibi koşar peşinden...İnadına peşindeyiz.
eyvallah

Al sana hakaret



N'oldu, yemedi galiba bu sefer Arda'ya bok atma numarası.
Göt oldunuz mu?

16 Nisan 2011 Cumartesi

Arda kadar taş düşsün kafanıza...



teşekkürler www.footballove.com
Açıkçası başlık dahil aynen postu aldığımı söyleyeyim. Daha farklı ifade etmeye gerek duymadım.

12 Nisan 2011 Salı

Pazar Ligi All Star 17 Nisan 2011


Pazar saat 14:00 te Göztepe Hilal Tesislerinde Pazarligi All Star karşılaşması olacak. Komite ve oyuncular beni de bu organizasyonda görmek istemiş, beni çok mutlu etmişlerdir.

Futbol sevdallılarını pazar günü bekliyoruz.

5 Nisan 2011 Salı

Peki Biz?




- Adamı kaptan yapıp sonra itin götüne sokan, sokanlara da eyvallah diyen,

- Sakatlığı geçmemişken bir an önce sahaya çıkıp canını dişine takarak oynamasına rağmen takımı kurtaramadı diye adamı ıslıklayan, sakatlığı tam geçmeden oynamayınca da "açılışlara gitsin o, canı isteyince oynar" diyen ikiyüzlüler,

- Bütün takım ruhunu kaybetmişken, her birimizden daha Galatasaraylı olan adamı 3-4 ay kaldığı ülkemizde gerçek alemcilik yapan adamlarla aynı kefeye koyup besteler yapanlar, yaptıranlar,

- 7 ay sonra ilk kez 90 dakika oynadığı milli maçta iyi oynamasa ruhsuz diye küfredeceğimiz adam, aslan gibi çıkıp takımı kurtardıktan sonra bile özel hayatından girip adama sallayan iftira atanlara çanak tutan, 5 gün sonra da deplasmanda adamı küfürle karşılayan, aynı deplasman maçında kimsenin takımı desteklemediği bir ortamda saçma sapan bir takımla, bu sefer takımı kurtaramadı diye, milli maçtaki performansını gösteremedi diye adamı yine ıslıklayanlar, küfredenler,

- "O forma kutsaldır, nasip olmaz herkese" tezahüratını adamın suratına suratına bağırırken, diğer yandan takım ruhu ve Galatasaraylılıkla ilgisi olmayan adamlardan Servet'in kaptanlık pazubandını takmasına, Barış'ın halen takımda oynamasına vs. ses çıkarmayanlar,

- Sezon başından beri geriye düştüğümüz her maçta takımı, yönetimi, hakemi, teknik direktörü vs. ıslıklamaktan başka bir şey yapmayan, skora olumlu yönde etki etmeyen bilakis önde olduğumuz maçlarda son dakikalardaki garip tavırlarla takımı gol yemeye adeta zorlayan, şu zor dönemde en azından değerimiz olan gerçek Galatasaraylı oyunculara sahip çıkmayan, sonra da kalkıp Galatasaraylılık duruşundan bahseden, kaliteli taraftar geçinen, ve oluşmasında katkımızın çok fazla olduğu bu aptal psikoloji altında oyunculardan iyi performans göstermesini bekleyen, göstermeyince yine protesto eden, iyi gün taraftarları,

- Gerek tribünde, gerek yönetimde, gerek medyada, gerek diğer vasıfsız ve saçma sapan insanlar başta olmak üzere, bu ülkede ne kadar rant peşinde koşan adam varsa hepsinin çükünü hıyar sanıp elinde tuzla koşanlar,

bu sefer açık söylüyorum: "Siktirin ordan". Çünkü siz Galatasaraylı falan değilsiniz. Beyniniz özgür değil, ya birinin yancısısınız, ya da aptalsınız. Lanet olsun ki, Arda gibi duygusal adamlar üzerinde sizin gibi ucuz insanların bile etkisi olabiliyor.

eyvallah

4 Nisan 2011 Pazartesi

Adam mısın?



Şerefsizlik diz boyu.
Karaktersizlik diz boyu.
Satılmışlık diz boyu.
Onursuzluk diz boyu.
Birilerini karalayıp hakaret ederek gündem yaratmaya çalışmak, iftira atmak, ancak sana ve yanındaki o şahsiyetsiz yalakalarına yakışır, o televizyon programına yakışır...

3 Nisan 2011 Pazar

Kötü oyunla gelen Galibiyet


Papazlar maç seçer oldu. Bunu kelimelere dökmesek te, bilinç altımızda yatan resmen bu. Rakibimizin yeni yapılanmış bir takım olması bu maçı kazanmamızdaki en büyük etmendi. Bloklar arası kopukluk rakibi uzaktan şutlara itti, bunlardan gol çıkarmayı başardılar. Ama yine de kalitesi düşük iki takımın da futbola kattığı hiçbirşey olmayan bir maçtı.

Bugün sağ bekte İbo'nun yerine maça ben başladım, solda Bada, göbekte Alper, orta ikili Gökhan ve Mevlüt, ileride Atıf.

Bada'nın bu kadar ofansif oynayacağını hesaba katmadığımız için sanırım benim de ofansif yapımdan dolayı Alper çok yalnız kaldı. Geriye dönmekte zorlanmaktansa sahanın küçük olması yerimizi alamadan atak yememize sebep oldu.

Kimse günüde değildi. Bada kollektif yapısından uzak, Mevlüt ve Bora isteksiz, Atıf istekli ama etkisizdi. Maçın en kötüsü ise sanırım bendim. Bunda ikinci yarının başında yağımın burkulması, bunu önemsememem, değişiklik hakkımız bittikten sonra aynı yeri tekrrar burkmam gerekli bindirmeleri yapamamamın asıl nedeniydi aslında.

Attığım gol sonrası kenardan bazı kişilerin "OUT" demesi kendilerinin niyetinin göstergesi. Her maç hakemle oynayan ve ağlayan yapılarını lütfen bizim maça bulaştırmasınlar. Centilmen rakip oyuncuları zaten gol olduğunu hakeme belittiler.

Önemli olan sanırım galibiyetti ve güzel bir golle beraberliği sağladıktan sonra; ki Savaş güzel bir frikik golü attı; gelen galibiyet golü rakibimizin bu sebeki makus talihinden başka birşey değildi. Savaş'ın golle dönmesi takım adına çok sevindirici. Gökhan'ın performansı da bugün takımın üzerindeydi. BUnları da belirtmeden geçmeyelim.

Sanırım şu anda Alper ve ben evimizde ayak bileklerimize koyduğumuz buz torbası ile oturuyoruz.

Gelecek hafta Papazlar gibi oynamalıyız, çünkü rakip maçı son ana kadar bırakmayan Yedidoğan. Hem mental olarak bizi sanırım çok zorlayacaklar.

1 Nisan 2011 Cuma

Anlayamıyoruz...

- Nesnellikten nasibini almamış bir toplum olarak anlayış ve saygıldan, hatta dürüstlükten bile bihaber bazı yöneticilerin ellerinde işte biz taraftarların mutluluğu.

- Nasıl bir algıysa, bakış açısıysa, bunu tutuculuk veya bağnazlık gibi bir kelimeyle basitçe geçiştirmek de bence büyük ayıp.



Neyse;

- Hiddink, Toshack, Del Bosque, Aragones, Lucescu, Gerets, Tigana, Rijkaard, Schuster, Hagi harcadığımız teknik adamlar. Bu adamlar başarısız oldukları için gönderildi. Tamam bazıları gerçekten istenen başarıyı yakalayamadılar fakat bizim için nimet olan bu adamların felsefesinden bir şeyler almak yerine onları kısa sürede kendimize benzetemediğimiz için yolladık ya da gitmeye zorladık. Şirketleşme öyle bir noktaya gelmiş ki, artık sene başında kim daha çok ünlü adam getirirse hisselerin değerlenme ihtimali o kadar artar, mantığıyla hareket ediyorlar neredeyse. Adamlar geldikten sonra fıss. Niye? Çünkü adama devrim yapma vaatleri veriyorlar, bilmem UEFA şampiyonluğu vaadi falan, amaç koymaya gelince son gaz. Ama ben bu yöneticileri orta okuldaki halime benzetiyorum. Bir sınavdan kalınca gaza gelirdim, tamam derdim, topa ara vericem, şöyle çalışıcam, kapanıcam deyip çalışma programı yapardım diğer sınava birkaç hafta kala. O programı bir daha sınavdan önceki son gece görürdüm ama hep. Gülerdim kendime, çünkü az önce maçtan gelip duş almış olurdum ve yine derdim, aynı film. Gene kalırdım. Tamamen iyi niyetliyiz ama sabır, mantık, düzen, istikrar, saygı, hiç bir şey yok. Allahtan biraz şans yanımda oldu da uzun vadede ben yırttım. Ama bu mantıkla ülke futbolumuz liseye geçemez, o kadar.

- Örnek yazayım bir iki tane. Eric Gerets. Puan rekoruyla, saçma sapan adamlarla şampiyon olan o adam, ertesi sene şampiyon olamadı diye gönderildi. Şu sıralar adam Fas milli takımından yıllık 6.5 milyon lira alıyormuş, bizimkiler o parayı finanse etmeye çalışıyormuş. Hem de Aynı sezonda Rijkaard ve Hagi'yi madara edip yolladıktan sonra.

- Daum. Saçma sapan kadroyla son maçta kaçırdığı şampiyonluk yüzünden kovuldu. 2 kere hem de. Bu sene Aykut'un hele bu kadroyla yaptığı saçmalıklarını yapma lüksü hiç olmamasına rağmen başarısız sayılmazdı. Çünkü Gerets'li Galatasaray şampiyon olurken o da kırmıştı puan rekorunu. Düşünün, puan rekoru kırıp 2. oluyorsunuz, kovulup 2 sene sonra tekrar çağırılıyorsunuz. Aynı film tekrar.



- Rijkaard küme de düşse arkasındayız, diyenler 2 ay geçmeden valizi eline verince her şeyi düzelttiklerini sandılar ama yaptıkları tek şey son derece iyi niyetli bir başka Galatasaraylı'yı da madara edip göndermek oldu, terbiyesizce, samimiyetsizce.

- Schuster. İlk geldiğinde oynattığı futbolla herkesi Beşiktaş maçı izlemek ister hale getirdi, dendi hakkında. Sonra yaşanılan çöküş ve ne kadar sabredildi? Yine 2 ay. Hüsran. Şimdi konuşuyor bazı fason adamlar, biz demiştik çok açık oynatıyor bu adam takımı diye. Şimdi Schuster gidip de bir İspanyol takımını şampiyonlar ligine sokarsa ve bir şeyler yaparsa o zaman Beşiktaş'ın başında kim varsa yerden yere vurulur bu poşet medya tarafından. Çünkü Schuster gibi bir dehayı elinde tutamamış olurlar.

- Bir sürü hikaye anlatılır işte. Ama dedim ya, herkes iyi niyetli bu hikayelerde. Herkese yazık. En çok da parasını ordan burdan arttırıp maçlara giden ve ağlayan taraftara. En az da, her yerden voleyi vurup, millet ağlarken gülen üst düzeye.

- Şöyle ki, Adnan Polat da Hagi de Galatasaray'ı en zor döneminde sahiplenip sorumluluk aldılar. Hakan Şükür her hafta sonu çok çok ağır konuşur mesela Adnan Polat hakkında, teknik heyetin hataları vs. hakkında. Ancak Telekom Arena'da Antep ile 0-0 biten kupa maçından sonra da böyle atıp tutarken spikerin çok kritik bir sorusuna maruz kaldı: Sana görev verilmek istense, düşünür müsün? Hakan'ın cevabı ne oldu?: Şu kaos ortamında hayır, ama sezon sonu sular durulursa belki. Sular durulursa mı? Belki mi? Hani taşın altına elini sokma? Hani o ağızlardan düşmeyen Galatasaraylılık duruşu? Hadi be siz de. Kimsenin yapamadığını yaptı bu adamlar. Çünkü gerçekten bir şeyler yapmaya çalıştılar. Hagi 2 kere yaptı bu arada bunu. Hiç de gocunmadı. İkisinde de derdini anlatamadan gitmesine, gitmek zorunda kalmasına rağmen. Adnan Polat da stres altında topluluk yönetemedi vs.

- Bunca şey, oldu bitti vs. derken yine aynı filmi oynamaya hazırız biz. Çok çabuk unutup kanarız her şeye çünkü. Başbakan önce "NATO'nun ne işi var Libya'da" der. 2 hafta sonra "NATO, orada düzen ve emniyeti sağlamak için orada, destekliyoruz." der. Biz de yeriz bunları. Aman devam etmeyecektim burdan. Geri vites.

- Ali Sami Yen de, Rijkaard da, Hagi de, Tuncay da, Nihat da, diğer tüm efsaneler gibi unutulur gider bizde. İhtiyacımız olan tek şey, iyi niyetle söylenmiş birkaç boş vaat, bir iki de "yılın transferi" videosu, saçma sitelerde paylaşmak için.



Bu kadarız.
Güle güle güzel adam Hagi.
Az da olsa, sayende döktüğü sevinç gözyaşlarını ve adamlığını unutmayacak insan var bu ülkede.

Eyvallah