"Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." J. B. Priestley, The Good Companions, 1928

28 Ağustos 2012 Salı

Tribunde bizden bir unlu

Haftasonu Goztepe'miz, Kartal deplasmaninda ummadigi bir yara aldi..Kimin umurunda..Sezon yeni basladi, geleneksel ilk mac yenilme etkinliginden sadece biri. Biz taraftarlar olarak asil onemli olan, takim nerde olursa olsun, tribunde bir olarak yerlerimizi almamiz. Kimimiz isadami, kimimiz ogrenci, kimimiz de sohretli bir unlu..Kisada AMK sensiz hayatin diyoruz. Tipki Riza Kocaoglu gibi..

** Fotograf, sayin Riza Kocaoglu'nun twitter hesabindan alinmistir.

21 Ağustos 2012 Salı

Elmander ile..


Sevgili arkadaşım Atıf "Hagi'den sonra isteyerek alacağım tek forma" nın sahibi Elmander ve eşiyle bugün bir kafede karşılaştım. Mükemmel Dalmaçyalı köpeği ,çok sevimli kızı ve eşi ile Büyükşehir Belediyeli Holmen'de kendilerine eşlik ediyordu. Hemen yan masamda oturmalarına rağmen biraz da çekindiğimden selam bile veremedim kendisine. Adam ağız tadıyla hamburgerini yesin, sosyal dangalaklık yapmaya da gerek yok dedim. Ama bir baktım neredeyse bütün kafe Elmander'le fotoğraf çektirme yarışına girdi. Ee ben de ölece duramazdım tabi ki ve kendisine bolca teşekkür ederek anılarıma bir güzelini daha ekledim. İsveç Ligi'nde oynadığı dönemlerden Fransa günlerine , Bolton forması giydiği günlere kadar nedense takip ettiğim ve birgün hep Galatasaray'da görmeyi hayal ettiğim bir isimdi. Avrupa Şampiyonası'nda İsveç'i tutmama sebep isimle bir fotoğrafımın olması insanlara öfke kusar gibi bakan eşine rağmen çok ama çok güzel.

Kalu Uche'ler 2 oldu


Sabah Çaykur Rizespor'un Kalu Uche'yi kiraladığı haberleri okuyunca gerçekten çok şaşırdım. Kasımpaşa'da daha ilk maçına çıkmış Uche'nin İspanya macerasından 1 maç sonra 2.lige kirlanmış olması çok garibime gitti. İşin aslını daha sonra anladım. Nijerya Ligi ekiplerinden Enyimba Aba'da da oynayan Kalu Uche isminde bir oyuncu varmış. Böylece liglerimizdeki Kalu Uche sayısı ikiye çıktı.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Welcome Back


Ciddi sakatlıklar sonrası üst düzey kalabilen adamlara gerçekten büyük saygı duyuyorum. Henrik Larsson, Okan Buruk, Semih Kaya ve son olarak David Villa. Hepsinin hikayesi aslında uzun uzun anlatılmaya değer. David Villa oyuna girdikten kısa bir süre sonra golünü attı ve ailesine armağan etti. Barca ve Messi kaldığı yerden devam ediyor bu arada.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Troll Gazete


Troll Gazete

Trolluk..Sosyal medya ile birlikte literaturumuze giren taptaze bir kelime. Aslina bakarsaniz, dogrudan yabanci dilden almaya ne gerek vardi diye dusunmeden edemiyorum. Uzaklarda yasadigimdan midir nedir, gazetelerimizi acinca, Tv kanallarimiza bakinca, hele meclis tv izleyince, etraf trollden gecilmiyor masallah.
Kimdir troll? Ortaya sacma sapan fikirler atip, ya da bir kucuk olayi abartip yansitan sonra geriye cekilip, milletin kamplasmasindan zevk duyan kisi diyebiliriz. Bu gunlerde bunu Izmir'in bir yerel gazetesi basariyla yerine getiriyor. Nami deger Yeni Asir gazetesi, KSK den Goztepe'ye transfer olan futbolcu Saban icin sundugu haberde, sosyal medya uzerinde taraftarlarin bu transfer hakkindaki birbirine satasmalarini, gazete sayfalarina tasimis. Tabi, iki taraftar arasi bu haberle iyice kizismis, trollugun daniskasi var anlayacaginiz..
Simdi bu hareket, bu gazetecilik anlayisi neye hizmet eder, maksat acik ve net olarak, taraftarlar iyice birbirine girsin, biz de bundan kar saglayalim, nerde gazetecilik ilkeleri..
Kendilerine basin ilkelerini hatirlatalim:
§  Gazetecilik mesleği, kişisel yarar için ve kamu zararına kullanılamaz.
§  Ahlaka aykırı ve müstehcen yayın yapılamaz.
§  Şeref ve haysiyetlere karşı haksız yayın yapılamaz, kişi ve kurumlar aleyhinde iftirada bulunulamaz.
§  Din istismarı yapılamaz.
§  Haberler doğruluğuna emin olunmadan yazılamaz.
§  Taraf tutan fikirler haber metninde verilemez.
§  Yayınlanmamak kaydıyla verilen bilgiler yayınlanamaz.
§  Yanlış yayınlar dolayısıyle gönderilen tekzipler en kısa zamanda yayınlanır.

Cumhuriyetin ilk gazetelerinden, kurtulus savasinda onemli rol oynamis, Izmir in gazetesine hic yakismayan hareketler  bunlar!!
Baris ve huzurlu bir ulke dilegiyle..


11 Ağustos 2012 Cumartesi

Altın Kızlar


Bu blog arşivinde mutlaka bu foto olmalı diye düşündüm. Ağlamayan kaldı mı??

9 Ağustos 2012 Perşembe

Melo - Hamit - Transfer

Başlığı etiket kısmına yazsam olurmuş. Başlık üretemedim. Zaten son zamanlarda kafa çok meşgul olduğundan cümle üretemiyordum, bu da bir aşama.

Neyse,

Hamit ve Melo'nun Galatasaray'a transfer süreçlerinin bu kadar uzun zaman almasında ekonomik çıkarlar vardı. Beni tatmin etmedi, ama kabul. Yönetimin ekonomiyi ve meşhur "takım içi dengeler"i bozmadan bu işleri halletmesi çok olumlu.

Ancak; Ünal Aysal'ın "25 haziranda transferleri bitiririz." cümlesi bir fiyaskoydu. Hem menajerlerin hem de oyuncuların elini güçlendirdi. Geri adım atmadılar. Bu yüzden takım her zamanki gibi çok geç kuruldu. Bunun eksikliğini yine ilk haftalarda göreceğiz bence. Umarım yanılırım.

Melo ile Hamit süreçlerindeki benzerliğe bakınca;

Hamit'in Galatasaray'lı olduğunu biliyoruz. Türkiye'ye gelirse bizi çok istediğini duyduk sürekli. Real Madrid'de kulübede oturuyordu ve açıkçası ilk 11'e girmesi çok olası değildi.

Melo'nun Galatasaray ve tarafar aşkından bahsetmeye gerek yok. Ancak şu da bir gerçek ki Marchisio ve Pirlo gibi İtalya milli orta sahasının göbeğinden oluşan bir Juve göbeğine Melo'nun monte olması da imkansız gibi bir şeydi.

Galatasaray tarafından bakalım;

Hamit Türk kontenjanından biri olarak kale, en ileri uç ve defansın solu hariç (zorlasan orda da oynar) her yerde oynayabilecek bir adam, tecrübeli ve teknik olarak milli takımın da belki en iyisi. Sağ taraf veya göbekte inanılmaz iyi iş yapar.

Melo da geçen yıldan gelen öyle bir ortam yarattı ki, bu sene yerine Daniele de Rossi'yi koysak Melo'dan alacağımız verimi alamayız, o da açık.

...


Kabaca hem Galatasaray bu iki oyuncuya muhtaçtı, hem de bu iki arkadaş Galatasaray'a. Bence tek bir farkla: Oyuncular, Galatasaray'ın onlara olan muhtaç olduğundan daha fazla Galatasaray'a muhtaçtı. Bu çok önemli bir ayrıntı. Zira yöneticilerimiz bunu "biraz" unutarak hareket ettiler. Bunu unutmadıkları noktada ekonomik olarak taviz vermediler, ancak unuttukları noktada bu kadar uzun süre tabiri caizse peşlerinde gezdiler.

Şu anki tabloya bakınca ikisi de garanti 2.9 milyon euro alacak ve üzerine maç başı primleriyle 3.5 - 3.7 milyon euro civarı alacaklar. Kulağa güzel geliyor. İkisi de bu parayı hakeder büyük ihtimalle. Çok uç da değil. Teknik ve taktik olarak da müthiş hamleler, o da eyvallah. Tam burda Hamit ile Melo'yu ayırmak istiyorum:

Hamit daha fazla ücret öneren Fenerbahçe'yi Fatih hoca ve tuttuğu takım sayesinde reddetti ve bize bu sebeple imza attığı için ona karşı olumluyum. Her ne kadar Real Madrid'de sadece 2.2 milyon euro alırken uzun süre para pazarlığı yapmış olsa da.

Melo ise, sosyal medyada ortalığı ayağa kaldırdı; yorumlar, reklamlar falan, taraftarla fingirdeşmeler gırla zaten. Sorsan bir en fanatik Galatasaray'lı. Ama kaç aydır yok menajer parası, yok kendi yıllığı falan diye oyalandık durduk. Galatasaray kesin olarak vazgeçse ne yapacaktı çok merak ediyorum. Rusya'ya mı giderdi, Juve'de idmandan idmana memur mu olurdu, meçhul. Şimdi ise hem CL'de oynayacak, hem de başka hiç bir yerde alamayacağı parayı alacak. Menajerlik şirketine alkış. Tabi hiç bir beklentisi olmadığı ve elden çıkarmak istediği oyuncusunun bonservisi konusunda da uzun süre direnen Juve yönetimine. Tam tersi durumda biz üstüne para veririz göndermek için (bkz. riera, baros vs.).

Geçen sene her şey tıkırında giderken şampiyonluğa birkaç hafta kala üstüste konulan tüm taşlara tekme atan bir adamdı Melo (Riera kavgası). Fatih Terim de kendisinin kiralanmasının ne kadar doğru olduğunu söylemişti, haklıydı da. Aynı veya benzer bir şeyi bu sene yapmayacağının garantisi yok. Bu yüzden geç de olsa hem ekonomik olarak uçmayan, hem satın alma gibi bir riske girmeyen hem de taraftara (benim zihiniyetimde olmayanlara da) hitap edebildiği için bir alkış da Ünal Aysal ve ekibine.


Bu arada geçen gün bir arkadaşla konuşurken söyledi; bu Kayserili pazarlığında bu kadar iyi olan ve tek düşünceleri kendilerine kalacak para olan menajerlerin bu tavırları ister istemez oyuncuya da bulaşıyor, diye. Gerçekten öyle. Biz de sanki bu adamların primeri para değilmiş gibi "gelmezse çocuğumu keserim." şeklindeyiz. Halbuki Hamit ve Melo'nun olmadığı bir Galatasaray, bu iki adamın olacağı bir Galatasaray'dan belki biraz geç olur ama yine de hedeflediği noktaya ulaşır. Yani Galatasaray kulübü Melo'dan da Hamit'ten de büyüktür. Esas olan da budur.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Michael Phelps


İşin doğrusu herkes gibi ben de büyük konuşmuşum. Kendimi kaybettiği bir yarış sonrası kendisiyle dalga geçen bir leş kargası gibi hissediyorum.Kendisi bile 2008 in tekrarını beklemiyordu zaten. Yarışacağı yarış sayısı da azdı. İlk yarışında Lochte'nin gerisinde kalması herkes gibi bana da acaba mı dedirtti ama Phelps herkes gibi bana da kapağı verdi ve tüm zamanların en fazla madalya kazanan sporcusu oldu. Şimdiye kadar 3 altın 2 gümüş. Toplamda 21 madalya. 
 
Medal record
2012 London – Men's swimming
Competitor for the USA
Gold100 m butterfly51.21
Gold200 m individual medley1:54.27
Gold4×200 m freestyle relay6:59.70
Silver200 m butterfly1:53.01
Silver4×100 m freestyle relay3:10.38

Mehmet Topal - Felipe Melo


Yıllar önce Japon Inamoto 300 bin dolara transfer edildiğinde Çanakkale Dardanel'den 1 milyon dolara transfer edilmiş ince uzun bir genç vardı. İlk sezonunda zaman zaman şans bulsa da daha sonra formasının bankosu olacaktı. Onun ıynadığı dönemlerde Galatasaray'ın ciddi bir başarısı olmasa da takım da çok kaliteli değildi. Galatasaray'ın Melo'nun boşluğunu dolduramadığı kesin. Melo'nın skora katkısı ve agresif yapısı Mehmet Topal'da olmasa da , Melo gelmeyecekse o bölgeye alınacak en ideal futbolcuydu. Galatasaray Melo transferini zamana yayarak bonservis bedelini düşürmeye çalışıyor, Melo'ya başka tekliflerin olmaması, Melo'nun saçma isteklerine ve menejerine rağmen Galatasaray'ı istemesi bu transferi eninde sonunda mümkün kılacak olsa da olmama ihtimali de yok değil. Mehmet Topal'ın Fenerbahçe'nin teklifinden sonra Galatasaray'ı aradığını fısıltısı gazetesinden biliyoruz. Melo üzerinde bu kadar durulmasaydı ve ısrarcı olunmasaydı sizce de Topal o bölgeye çok yakışmaz mıydı? Ama artık çok geç, aslında boş konuşuyoruz. 

Hoşçakal Güzel İnsan



Hasan Hakan Hacibektasoglu..Goztepe'de 1.5 sene geciren, futbolcunun "ahlakli" olanlarindan. Belki ust duzey basarisi yoktu ama formasi asla kupkuru kalmadi, surekli canini disine takti. Gereksiz gordugu kartlar da yok degildi ama Twitter da yaptigi paylasimlarla da kendisini bizden biri yapti. Oyle ki, takimdan ayrilirken bile yazdigi " beni bosverin, mutlaka kombine biletinizi alin!" mesaji dahi herseyi ozletliyor sanirim. Ama simdi yollar ayrildi. Kalpar hoca ile kariyeri boyunca yildizi hic barismadi, kaderi yine degismedi ve simdi o gonul verdigi takimindan ayrildi. Yolun acik olsun guzel insan.

Oscar Pistorius


Protez bacakları ile resmen "Ben engelli değilim" diyen, paralimbikte rakipsiz Oscar Pistorius bugün 400 mt yi 46 saniyede koşup ilk üçe girerek yarı finale kaldı. Çok da rahat kendini kasmadan koştu. Hayata tutunmanın, ne olursa olsun hayata devam ediyor demenin sözlükteki anlamı: OSCAR PISTORIUS

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Günün Kahramanı : Polen Uslupehlivan


İşin doğrusu daha önce izlememiştim Polen'i. Twitterdan takip ediyordum ama sadece kulak aşşinalığım vardı. Tam da bugün Sırbistan maçında "Acaba Neslihan voleybolu bırakırsa yerinikim alacak?" diye kendi kendime sorduğumda maçın son bölümlerinde Neslihan'ın yerine oyuna girdi Polen. Çok uzun olduğu için kendisini orta oyuncu sansam da smaçörmüş dedim kendi kendime. Sıçrama yeteneği, sertliği, boşalanı net görmesi bence en önemlisi defansı mükemmele yakın. Kendisi oyuna girdikten sonra sanırım sadece 1 sayı verdik. Neslihan gözü arkada gitmeyecek parkelerden. Tebrikler Polen. 

31 Temmuz 2012 Salı

Seen Lee'nin Koltukaltı Kılları



Sibel Şimşek'in yarıştığı 63 kiloda yarışan Avustralyalı Seen Lee sanırım jiletini evde unutmuş. O ne koltukaltı kılı öyle. Iyyyyyyy..

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Mpenza Göztepe'ye Doğru..


Yıllar önce kendisinden 2 yaş büyük abisi Sporting Lisbon'un ömür billah unutamayacağı attığı kazıkla Jardel'e takasla gelen Mbo Mpenza hiç dakika alamadan ülkemizden ayrılmıştı. Abisi kendisi kadar kariyerli değildi işin doğrusu. Mouscron da parlayan kariyeri Schealke ve Manchester City de tavan yapmış hatta 2 sene öncesine kadar Sion'da 21 gol atmış bir bir futbolcu Emile Mpenza. Azerbaycan Ligi'nden geliyor. Bence Bank ASYA'da çok işyapacaktır. Deneme süresi durumu da Theo Weeks'in sözleşmesinin feshedilememesi durumundan kaynaklıyor sanırım.

29 Temmuz 2012 Pazar

Okben ULUBAY


U16 Erkek Basketbol Milli Takımımız Avrupa Şampiyonası finalinde bugün Fransa ile karşılaşacak. Takım arkadaşlarından bir yaş küçük ama yüreği büyük bu çocuğu takip edin. Anadolu Efes altyapısında ikizi Oktay  ile mücadele eden OKBEN ULUBAY dün altyapı takımı Sırbistan karşısında 17 sayı 9 ribaunt ile oynadı.El yakan anlarda serbest atış kaçırmadı. Biraz kalınlaşıp oyununu geliştirdikten sonra kendisini izlemek çok daha büyük zevk olacak.

İlk Kurşun Lochte'den


Eurosport Türkiye'nin internet sayfasında gördüm bu başlığı ve çok hoşuma gitti. Kokain çekerken görüntülendikten sonra taraflı tarafsız birçok kesimin sempatisini kaybeden Phelps'in özellikle Lochte ve Çinli yüzücüleri izledikten sonra bir hayli zor, hem de çok zor..

Mati Fernandes Fiorentina'da

Hani yıllar önce tanımışsınızdır, göz ucuyla takip edersiniz bazı oyuncuları. Fredy Adu ve Mati Fernandes benim için bunlardan sadece ikisi. Mati Fernandes dün itibari ile Fiorentina'ya imza attı. Batistuta ile gönlümüzü çalmış Terim ile sevgimiz perçinleşmiş Fiorentina'ya oyuna renk katan bu oyuncunun katılmasına sanırım sadece ben sevinmedim. Colo Colo da başlayan ve o dönemde özellikle youtube'ta Ronaldinho ile karşılaştıtılan özellikleri olan Mati ilk olarak yurtdışı deneyimini Villareal'de yaşamış ve buradaki 3 sezon sonrası Sporting Lisbon'a transfer olmuştu. Villareal'de aslında az sayılmayacak oranda şans bulmuştu ama skora çok ta katkısı olmamıştı. Colo Colo'da 96 maçta 47 gol atan Mati Fernandes aynı gol oranını İspanya ve Portekiz'de yakalayamadı.Artık daha fazla Avrupa tecrübesine sahip ve yeniden yapılanmak isteyen Fiorentina iyi işler başarabilir. Ama diğer liglere göre oynatmamayı daha fazla seven bir ligde umarım devamlılığı daha iyi olur. 

26 Temmuz 2012 Perşembe

Bloggerdan Twittera


Mustafa Taha: Gol atan kaleye blogu ile takipteydik, Yensen de  Yenilsen de programının en ön sırasında oturan Beşiktaşlı kıvırcık saçlı genç olarak sempatimizi kazandı. Twitter işi kendisini oldukça sarmış olacak ki hem tweet sayısı hem de paylaştığı bilgilerin donanımı mükemmel. Bence sporseverlerin takip etmesi gereken ilk isim.

Çağlar Torun: Salsa Basket'in yerni editörü Torun biraz agresif tavrı ile bence Türk Basketbolunun nabzını çok iyi tutuyor. Salsa Basket'in Türkiye'nin en iyi basketbol sitesinin olmasının yanında biz hala blog tadında takip ediyoruz.

Bülent Timurlenk: Blog dünyasından skıldığını düşündüğüm bir diğer isim. Attığı tweetler heyecanla beklenen isimlerden. Hep vay anasını dedirten çizelgeler paylaşan Ligtv yorumcusu, gazeteci. Acetobaslsamico blogunun yazarı.

Ali Okancı: Pennearabiata blogunun yazarı blog işlerinden sanırım baya bir sıkıldı. Ama paylaştığı tweetlerde blogunda yazdığı yazıların tadını bulamıyorum.Ama yine de sempatik bir dili var.

Kaan Kural: Belki bir blog yazarı değil, Tv yorumcusu ama az ve öz attığı tweetlerle özellikle NBA nabzını iyi tutuyoruz.

İsmail Şenol: Ntvspor'un herşeyden anlayan spikeri. Takip edin derim.

Okay Karacan: Tutkumuz Futbol programı ile hayranlığımı bir kez daha kazanmış olan spor duayeni. Keşke daha fazla tweet atsa dediğim insan.

Ertem Şener ve Ersin Düzen ise tamamen palavra haberlerin yer aldığı kendi sitelerini övmekten başka birşey yapmayan, spor görüşü ve yorumlarını beğenmediğim iki kişi. Takip ediyor muyum evet ama neden ben de bilmiyorum. Bu iki arkadaş gittikleri Tv kanallarının dizilerini övmeseler çok daha mutlu olacağım.

Ben özellikle bu isimleri takip ediyorum ve  ciddi araştırma sonrası verdikleri bilgileri zevkle takip ediyorum.

Malagalaşan Kasımpaşa


Arkanızda sağlam bir camianız yoksa başarının gelmesi gerçekten çok zor. Özellikle şehir ya da İngiltere'deki semt takımı olmak istemeseniz de size belirli bir taraftar potansiyeli sağlar. Zaten Almanya ve İngilteere'de statların neredeyse %100 doluluk oranına sahip olmasının başlıca sebepleri bu olsa gerek. İBB ve  Gençlerbirliği takımların taraftarsızlıklarının en büyük sebebi şüphesiz bu. İşte bu sebeple bir semt takımı olan Kasımpaşa yönetimine talip olunmasını mantıklı kılan sebep de bu. Yatırım yapmak ve beraberinde gönül verdikleri futboldan haz almak. 

Zamanında Beşiktaş Asbaşkanlığını da yapmış olan İstinyePARK'ın ortaklarından Zafer Yıldırım Kasımpaşa Kulüp Başkanı oldu. Turgay Ciner, Beyoğlu Başkanı Ahmet Misbah Demircan, İş adamları İhsan Kalkavan ve Mübariz Mansimov Gurbanoğlu gibi yapmış isimlerin ne kadar Kasımpaşa takımına yatırım yapacakları ve gelecek süreçte ne kadar bu takımın arkasında olacaklarını zaman gösterecek. Sanırım Zafer Yıldırım ve İhsan Kalkavan Fikret Orman'a karşı sıradan bir liste ile bile tuttukları takım Beşiktaş'ın tepesinde bulunabilirlerdi. Yıldırım Demirören'den kalma 500 milyon TL lik enkaz gözlerini korkutmuş olacak ki, dertsiz tasasız takım Kasımpaşa'ya el attılar. 

Peki bu yönetimin icraatları neler:

1- Espanyol'dan yıllardır Türkiye'ye geldi gelecek denen her transfer döneminin gözde oyuncusu Kalu Uche'yi aldılar

                                      
2- İsveç milli takımının kalecisi Isaksson transfer edildi, yedeği ise vasatın altına düşmeyen performansı ile İlker Avcıbay.


3- Fabian Ernst. Beşiktaş'ın son şampiyonluğunun temel taşı, değeri bilinememiş savaşçı. 


Bu üç isim 4 büyüklerden birine imza atmış olsaydı sanırım taraftarlarından mutsuz olan takım olmazdı. 

Bunun yanında Ümit Milli Takımda parladıktan sonra Gençlerbiliriği dönemi sonrası gittiği Antalyaspor'da çoğu zaman dümende olmuş Kerem Şenas ortasaha için iyi bir alternatif, oynadıkları takımlarda hiç de kötü performans sergilememiş Volkan Yaman ve Abdurrahman Dereli. 

İlk 11 de banko oynayacak 6 oyuncu saydık şimdiden ve daha transfer dönemi bitmedi. İyi bir 11 dışında iyi işler yapabilmek için kulübenizin de iyi olması gerekir. Nasıl bir takım olacakları yaz döneminin sonuna doğru belli olur. Ama bu kadar kaliteli yabancıların yanında sıaradn isimlerin monte edileceğini düşünmüyorum.

Bu oluşumu gördükten sonra Kameni, Demichelis, Mathijsen, Toulalan, Joaquin, Isco, Cazorla ve Van Nistelrooy transferleri ile Şampiyon Ligi vizesi almayı başarmış Malaga geldi aklıma. Yeni Kasımpaşa yönetimi umarım  hevesi geçen borçlarını  bile ödemeden ortadan kaybolan Arap sermayesi gibi olmazlar. Malaga halkını bilemem ama Kasımpaşa halkından görebilecekleri tepkiyi tahmin edebiliyorum, bir de taki Kasımpaşalı Başbakanımızdan..

18 Temmuz 2012 Çarşamba

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Bunun Adı Özgüven

27 yaşında 7 takım dolaşmak ve tekrar en üst seviyeye çıkmak. Milli takımın birinci forveti olmak. Bunun tek bir açıklaması var ÖZGÜVEN.. Umut Bulut, Ambrabat ve Burak Yılmaz ile Terim'in tek bir amacı vardı, o da takımın eksik olan parçasını tamamlamak.. Hız ve dribling.. Set oyununu çok iyi oynayan Galatasaray artık kanat oyununu da oynamak istiyor. Bir de Assaidi gelse, işte o zaman tadından yenmez ve mükemmel bir rotasyon uygulanabilir.

2006 yılından beri Burak Yılmaz...







Pazarligi 11.Sezon Papazlar FC Yeni Sezon Formaları



Başta başkan Atıf Tuna'ya ve sponsorumuz Julius Meinl'e çok teşekkürler. Hedef tabi ki şampiyonluk..

Göztepe Transferler

Göztepe'miz yeni transferler 2012-2013
Hamza Gezmiş ( Kartalspor )
Veli Kızılkaya ( Boluspor )
Dilaver Güçlü ( Denizlispor )
Fatih Yiğen ( Denizlispor )
Mithat Yaşar ( Gaziantep BŞB )
Ferhat Odabaşı ( Kayseri Erciyesspor )
Kazım Sarı ( Gaziantep BŞB )
Janderson Rodrigues Bahia ( Duque De Caxias )






Anlaşılan Göztepe Süper Lige çıkmanın anahtarı olarak Bank Asya'ya demir atmış ligin tecrübeli isimlerini almayı görüyor. Süper lige çıkıldığında sanmıyorum ki Akhisar gibi aynı kadro ile mücadele edilsin. Elazığspor gibi, Mersin gibi transferler yapılacak ve düşmemeye oynanılacak. Meslea Erman Özgür, Herve Tum, Ali Turan, Kerem Şenas, Deniz Barış ve Uğur İnceman gibi sadece para için oynayan oyuncular dolacak takıma. Bilenen tek gerçek, Göztepeli  takımını yine sonuna kadar destekleyecek. 

13 Temmuz 2012 Cuma

4-4-2 , Terim ve Hamit

Dikkat dikkat...bu yazı sadece 5 gün önce yazılmış olup, internet arızası nedeni ile yeni yayına verilmiştir. Bu süre zarfında Burak Yılmaz, Ambrabat transfer edilmiş ve Hamit sanıldığı gibi çok da maliyetli bir şekilde imza atmamış..

Elinde Aydın dışında kanat oyuncusu bulunmayan, ilk 11'inde top için gitmekten ziyade top almaya giden, patlaması olmayan ve topla oynayan YAVAŞ Galatasaray'ın topu rakip sahada tutabilmesi için yapabileceği tek şey "ortasahama yardım etmeliyim" kültürüne sahip çift forvet oynamaktı. Bunun Baros ile olmayacağını kısa sürede anlayan Terim devre arasında Elmander'in yanına Necati'yi monte etti.

Bu kanat adamı eksikliğinde Ambrabat ve Assaidi beklerken Hamit'in takıma katılması sanırım ilk 11'den bir biletin kesilmesine neden olacak. Melo'nun kalacağını varsayarsak Engin Baytar ve Emre Çolak'tan birisi bu seneyi büyük oranda kulübeden izleyecek.

Melo ve Selçuk gibi mükemmele yakın ters top atma becerisine sahip oyunculara sahip bir takımın, neredeyse bu özelliklerinin Eboue'nin birkaç bindirmesi dışında kullanılmadığı kanat varyasyonuna sahip olan bu takımda neydi de göze hoş gelen futbol oynanabildi ve mutlu sona ulaşıldı.

Emre'nin forma için Engin'in ise futbol karakterinden ötürü kaptırdıkları topun peşinden koşması, top rakipteyken defansif görevlerini tamamen yerine getirmeleri, beklerine yakın oynamaları ve ofansa ellerinden geldiğince çabuk çıkmaya çalışmaları Galatasaray'ın bu sene aslında hiç de ummadığı, beklemediği artılardı. Ceyhun'dan umutluyduk ama Engin'in bu denli performansını kimse beklemiyordu. 

Kanatlarda görevlendirilen bu oyuncular sağ iç ve sol iç gibi oynadıkları dönemde takım ciddi birsabır döneminden sonra rakip sahaya yerleşebiliyor, Elmader'in top tutup takımın rakip sahaya yığılmasına çok ciddi muhtaç duyuyordu. Elmander'in olmadığı maçlarda bu sorun net bir şekilde görüldü.

Sorum Şu:
Hamit hangi bölgeye düşünülerek alındı?
Eğer Melo'nun yerine ise Selçuk-Hamit ikilisinin defansif anlamda vasatın üzerine çıkamayacağı, rakibi yıldıracak sertliği gösteremeyecekleri ve kesiciliklerinin olmaması net... OLMAZ
Emre ve Engin'in hırsı Hamit'te var mı? Kesinlikle yok. Ben Hamit'in Real'de kadroya girmek için yüzünde en ufak bir hırs yansıması görmedim. Engin ve Emre gibipres yapıp adam kovalayacak mı? Zaten tamamen Melo'ya ayrılmış ayrıcalıklardan ben de istiyorum mu diyecek? Kaptırdığı topun peşinden ölümüne adam kovalayan Melo sadece birkaç saniye gözlerinizin önüne gelsin.
Hamit topu en kısa sürede ayağından çıkarabilen bir oyuncu değil. Topu alıp rahat ir nefes almadan pasını çıkaramıyor. Futbol oynamaktan ziyade oynatmamak kültürüne sahip olan ülkemiz futbolunda bu ne kadar mümkün olabilir.

Hamit kousunda ciddi çekincelerim var. Fenerbahçe almasın "Galatasaray isterse ALIR" dedirtmek için yapılmış son 5 senesini kulübede geçirmiş gereğinden yüksek maliyetli bir transfer hikayesi yazıldığını düşünüyorum.

Ben bazı arkadaşlar gibi futbolcu analisti olduğumu :)) iddia etmiyor ve cümlenin arkasından Ronaldo Messi'den iyidir demiyorum. Ben sadece gördüklerimi yorum katmadan yazmaya çalışıyorum

Umarım ben yanılırım, Hamit gerçekten üst düzey olduğunu ve forması için elinden geleni yapacağını bana kanıtlar.  Ben de buradan ona şapka çıkartırım. O seviyede bulunmuş Nihat'ın Türkiye'ye dönüşü de 30 yaşında olmuştu, 3,5 milyon euraya imza atmıştı ve sonu malum.

Hamit'e kötü demiyorum, şutu, hatasız pas anlyışını Alman disiplinini takdir ediyorum. Ben her zaman bardağın boş tarafına bakarım futbolda.Sonuçta bu adam 20 milyon euroluk bir maliyetle geliyor takıma.


10 Temmuz 2012 Salı

Zihniyet Tehlikesi ve Sporumuz

Ülkemizde spora bakış benim çocukluğumda sığdı, ancak samimiydi. Zihniyet zaman içinde gelişti, internet ve teknolojiyle, basının ilgisi ve ekonomilerin müthiş büyümesiyle farklılaştı, samimiyet kayboldu.



İlkokuldayken ben, bir erkek çocuğu futbolu sevmeliydi. Basketbol bile kız işiydi. Futbol oynayanlar basketbol oynayanlarla dalga geçerdi. Ben buna rağmen babamın tavsiyesiyle yüzmeye başlamıştım. 2 sene civarı gittim. Sürekli hasta olunca anne yüreği elvermedi ve beni o spordan aldı. Hayatımda çok üzüldüğüm bir nokta budur. Sonra futbola yöneldim, kaleciliği çok seviyordum. Ancak boyum kısaydı, basketbola yönelmem gerekti. Sonra ortaokulda bir şekilde basketbol aşkı parladı. Bunda şüphesiz İzmir'de oluşumun etkisi büyüktür. Tabi ufacık olan boyumun uzadığına şahit olmak da motive ediciydi. Aklımda okul adına hiç bir şey kalmıyordu. Aile baskısıyla dersanelere gidiyordum. Bu da ailemi gerçekten endişeye sürüklüyordu ki, annem ders çalışmama karşılık para teklif edecek kadar çaresizleşmişti. Bense şimdiki adıyla LGS sınavından 1 hafta öncesine kadar eve 40 dk. mesafede günde çift idman basketbol oynuyordum. Sonra yatılı bir liseye gidince spordan koptum. İşte bu nokta da ikinci büyük üzüntümdür. Sonra okul futbol takımlarıyla amatör olarak çok güzel vakitler geçirdiysem de televizyonda aynı futbol ve basketbol sahasına ayak bastığım insanları görünce sorguluyorum kendimi.


Benim çevremde spor bir çocuğun hayatının bir parçasıydı. Ben hiç hatırlamıyorum sporla uğraşmalı mıyım diye sorguladığımı. Hep spor yaptım. Bunda dediğim gibi İzmir'de olmamın payı olsa da içinde bulunduğumuz zihniyet spora hep teşvik ediciydi. Spor güzellikleri hatırlatıyordu, birleştiriciydi. Şu an bana aynı duyguları hatırlatmıyor, bu kesin.

Günümüzde spor sosyoekonomik de bir kavram. Maalesef bu yüzden en çok zararı bizim gibi gelişmekte olan ve görece muhafazakar toplumlara veriyor. Olayın ekonomik boyutu o kadar büyük ki, sosyal olarak bunu kaldıramıyoruz. Bir sporcunun milyon dolarlar kazanması bırakın gelir düzeyi düşük halkı, kendisinden birkaç yüz bin dolar az kazanan takım arkadaşının bile derdi olabiliyor. Hal böyleyken ilginin bu kadar fazla olduğu bir noktaya siyasetin karışmaması imkansız hale geliyor. Önceden de siyasiler takım tutardı, ancak şu an siyasi bir kimlik sadece tuttuğu takım yüzünden belki aynı siyasi görüşteki bir adam tarafından nefret edilir; veya tam zıt görüşteki bir insan tarafından tamamen savunulur hale gelebiliyor. Hatta siyasi görüşünü değiştiren insan tanıyorum ben. Evet, daha önce şu anki iktidarın sempatizanı olan Fenerbahçeli bir kişinin bundan sonra asla o partiye oy vermeyeceğini çok net duydum.

Olayın sosyal boyutuna bakarsak;

Ülkemiz insanının muhafazakar oluşundan öte; okumayı, araştırmayı ve en önemlisi düşünmeyi sevmemesinden, kabaca cehaletten dolayı birçok şeyi anlatıldığı gibi kabul edip, bir anda fikir sahibi olmadığı konuda öncü hale gelmesi gibi büyük bir sorun var. Bunun en basit örneği sosyal medya. Birinin kendi bakış açısıyla ortaya attığı bir fikir çok hızlı bir şekilde yayılıp; bir anda o düşünceyi savunan veya o düşünceye karşı olan insanlar türetiyor (eleştiren demiyorum dikkat). O bilgiyi veya düşünceyi okuyan herkes bir anda olumlu olumsuz diye kutuplanıyor, hiç üstüne gitmeden, araştırmadan. İşte bu çok vahim.

Diğer bir örnek görsel medya. Mesela Acun Ilıcalı'nın "survivor" diye bir yarışması vardı. Açıkçası izlemedim ama yarışma esnasında ve sonrasında "Deryacı - Nihatçı" diye insanların kutuplaştığını ve artık bir yerden sonra düşüncelerin, fikirlerin yerini tutkunun ve kör cahil savunmasının aldığını hatırlıyorum.




En büyük örnekse, bence şüphesiz geçtiğimiz son bir senede yaşanan şike soruşturması.
İnanılmaz. Bu konunun sosyolog ve psikologlar tarafından gerçekten çok ciddi biçimde ele alınması lazım. İşte "kör cahil savunması, tutku, bir düşünceye saplantı derecesinde bağlanma, düşünmeme" gibi kavramların hepsi en yoğun biçimde karşımızda. Hayatında kitap okumamış insanlar yüzlerce sayfalık iddianameleri, savunmaları, kanunları, UEFA kriterlerini falan çok dikkatli okur, tartışır oldu (Sanki atom mühendisi adam, doçentlik tezi hazırlıyor. Bu arzuyu başka kitapları okumak için kullansaydın keşke.). Evet okuyor insanlar ama yine boş. Yani bilgi edinmekten ziyade tuttukları takımın çıkarlarına paralel ne varsa onu seçip, rakip takımı tutan biriyle kavga ederken onun suratına çarpmak için. Bu daha da vahim. Televizyonda bilgili, okumuş, akıllı kim varsa bir anda sapıtıp kendi düşüncelerini diretmekten başka bir şey yapamaz hale geliverdiler (Uğur Meleke'yi tenzih etmem gerekiyor kesinlikle.). İşte bu da, zaten bilgiye ulaşmaktan aciz halkımızı daha da kör hale getirdi.

Dikkat edin, olayın içeriğinden bahsetmiyorum, bahsetmeme gerek kalmadı bile. Ülke tıpkı siyasi seçimlerde olduğu gibi belli bir kesim ve geriye kalanlar da tam onun karşısında olacak şekilde ikiye bölündü. Fenerbahçe'liler ve diğerleri. Bu toplum, siyasi seçimlerde bile bu kadar keskin ikiye bölünmedi. Yani şu an "iktidar savunucuları" ve "iktidar karşıtları" çok büyük bir çoğunluğu oluştursa da arada gezen hatrı sayılır bir kesim var. Ancak şike hadisesinde arada kimse yok. Kendini haksız çıkaracak (niye haklı-haksız tartışmasına taraftarlar giriyor anlamış değilim!) bir doğruya doğru veya yanlışa yanlış diyecek insan yok. Herkes kendi açısından bakmakla kalmıyor, bunu içi boş şekilde ilkokul ağzıyla savunuyor. Hiç bir tartışmada taraflar bir şey kazanmıyor. Çünkü insanlar kendilerininkinden farklı bir fikre dirençli. En vahimi bu. Varsa dirençsizler, nolur kendilerini göstersinler, bir aksiyonda bulunsunlar rahatlayalım. Toplumun paramparça olmasını izliyoruz alenen; belki kurtuluruz ama bunu amaçlayanlara da en güzel ipucunu vermiş olduk.

EK: İlk resim Sporting Gijon'un eski savunma oyuncusu Javi Poves'e ait. Futbol dünyasındaki paraya dayalı kirli düzenden bıktığını söyleyerek 25 yaşında futbolu bıraktı bu arkadaş.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Federer'in 17 Grand Slam zaferi


NTVSpor'dan.. Çok güzel bir derleme..

Köprüde Maç Keyfi

                                      

Geçenlerde yakın bir arkadaşım köprü trafiğinde köfte siparişi verip köfteleri motorsikletli çalışan tarafından arabalarına kadar getirildiğini söylediğinde bundan ötesi olamaz diye düşünmüştüm. Ama öyle bir ülkede yaşıyoruz ki gün gelmesin bir önceki şaşkınlığımızın aslında hiçbir özelliği olmadığını anlayalım. Arkadaşlar FSM Köprüsünde kapatılmış şeritlerde maç yapmışlar. Hem de tam Türk usülü. Üstte beyaz atlet, altta kot ve kundura ayakkabı. Torunlarına anlatacak anılarına bir yensini eklemişler. Yalan yok çok ama çok kıskandım.


8 Temmuz 2012 Pazar

welcome back



Onların bir daha grand slam kazanamayacağını düşünenlerin sayısı hiç de az değildi. Roger evlendikten eh biraz da yaşlandıktan sonra düşüşteymiş gibi gözükse de ilk 3 ten kopmadı. Serena ise geçen seneyi boş geçirdi, Rolan Garros ta ilk turda elenmesine rağmen onun kendisini Wimbledon için nadasa bıraktığını kim bilebirlirdi? Tekrar hoşgeldiniz Şampiyon doğanlar, Şampiyon kalanlar..

Gol Çizgisi..


Tenisteki  “Şahin Göz” uygulamasının futbolda “top çigiyi geçti mi? Geçmedi mi?” kararında kabul edilebilecek iki sistemden biri. Diğer sistemde kale içierisinde magnetik bir alan oluşturarak hakemin saatine mesaj gelmesi.Bunlardan birisinin kabul edilmesinin futbola ne katıp ne götüreceğini zaman gösterecek. 

Gol mü? Değil mi? tartışması kesinlikle direk skoru etkileyen bir durum.. ama bu sistemin kabul edilmesi yarın ne kadar modifiye edileceği konusunda bende kuşkular uyandırmakta.


Bir hakem kamerası olsun..Hakem  hangi kartı göstereceğini,penaltı olup olmadığını da o da kameradan izleyerek karar versin.

Bir faulün penaltı olup olmaması maçın skorunu etkilemez mi?

10.dakikada gösterilmiş bir kırmızı kart maçın skorunu etkilemez mi?

Maçın içerisinde top hakeme çarptığında oyun devam etmiyor mu? Kaleci hatalı gol yiyor, defans kademe hatası yapmıyor mu? Forvet gol kaçırmıyor mu? Nasıl bu hatalar oyunun bir parçası ise hakemin hatalarının da oyunun bir parçası olduğunu düşünüyor ve bu sistemlere karşı çıkıyorum.

Yoksa televizyonlarda sabaha kadar ne tartışılacak..

Tabi ki Galatasaray ile başlıyoruz.. Hamit Meselesi..


Son 1 sene blogumuzun hatta diğer bütün blogların yazarlarının içinden bir satır yazmak gelmedi. Malum şike süreci, play-off dayatması, kendi günlük stresimiz ve hayat kaygımız bu arayı zorunlu kıldı.

Bu zaman siliminde sekobarbital  (yani ben) baba oldu. Demirakis doktorasını bitirdi, uğur İstanbul’a yerleşme kararı verdi , seralple ise yine İstanbul’da uzmanlık eğitimine başlayacak, Galatasaray şampiyon oldu, Göztepe yerinde saydı, Pazar Ligi’nde Papazlar bir yarı-final bir çeyrek-final oynadı, ben ise üst üste iki kez gol kralı olma mutluluğunu yaşadım.  Bizler için işler biraz yoluna girdi gibi. Peki ülke futbolu içinde bulunduğu kaostan Ali Cengiz Oyunları ile mi kurtulacak? Bir günde değiştirilen 58. Madde ve Ağustos ayındaki etik kurul raporlarından UEFA’nın haberi yok mu?


Bu sorunun cevabını aramıycaz tabi ki, zıt cevapları o kadar körü körüne savunanlar var ki, yapacağımız en fazla yine diğerlerinden çok da farklı olmayan bir tartışma başlatmak olur.

Malum transfer dönemi . Galatasaray ile Assaidi, Burak ve Hamit’in ismi anılıyor. Hamit için Fenerbahçe de devreye girmiş, Assaidi faks yolu ile imzalamış, Burak için Trabzonspor’a jest olsun diye 2 milyon euro fazladan para ve oyuncu takası öneriliyormuş falan filan.


Futbol adına ne kadar kısır bir dönem olsa da Medya için haber bulma telaşının olmadığı aşikar. Aynı gazetenin verdiği bir haberi ertesi gün kendisinin yalanlamasına bile şahit oluyoruz. Aynı gzete “Hamit Cim Bom’da” manşetini 2 hafta önce atmışken, bugün “Hamit Fener’de” yazabiliyor. Ben sadece NTVSPOR takip ediyorum, çünkü 1.elden olmayan bir bilgiyi kesinlikle paylaşmıyorlar ve resmiyete dökülmeden bir transferi oldu gözüyle yayınlamıyorlar. Tamamen tarafsız Rıdvan Dilmen maç aralrı hariç tabi ki.


Hamit kime imza atar bilemem ama oynadığı takımlarda, ki buna Schealke de dahil, hiçbir zaman takımının banko oyuncusu olamamış, Bayern Münih ve Real Madrid’te sadece kulübeyi zenginleştime adına yapılmış bonservisi elinde bedava futbolcu transferidir. Hamit’in sözleşmesi devam etseydi onu ne Bayern ne de Real almazdı.

Hamit’in mevkisi nedir diye sorsak? Sağ bek, sağ iç, sağ açık, ya da bir maç zorunluluktan oynatıldığı sol ön?  Dayanıklılığı ne oranda? Hızı soru işareti? Patlaması?

Real Madrid’te 2,2 milyon euro kazanan bir oyuncunun Türkiye’den 3,5 milyon istemesinin altında menejer oyunlarının olduğu anlamak için medyum olmaya gerek yok? Aynı şekilde bu paranın oyuncusu olmadığını da.
Bu benim yorumum değil,sizlerle sadece istatistikleri paylaşmak istiyorum.

Schaelke döneminde sezon başı ortalama 28 maça çıkmış Hamit ve sezon başına sadece 2 gol atmış. Bayern Münih’te ise ortamala 15 maça çıkmış ve attığı gol sayısı 7. Real Madrid le 5 maçta boy göstermiş  ve 1 gol atmış. Bu rakamlara yedek kulübesinden gelip girdiği maçlar da dahil. Gol sayıları onun ofansif gücünün bir göstergesi ne kadar olabilir, tartışılır fakat asist sayıları da gol sayılarından fazla değil.

Bayern Münih ve Real Madrid’in lig ve kupalar dahil ortalama senede 55 maç yaptığını belirtecek olursak Hamit son 5 senesinde kulüpler bazında çok ta üst düzey maç oynamadı. Artık bazılarımız o kadar işi abarttık ki Hamit’in İniesta’ya attığı çalımla bile övünür olduk. O maçta sağ bek oynamıştı, 1 yerinde orta dışında 10 üzerinden 6 lık bir performans sergilemişti. Nuri gibiüstünde durulacak yaşı da çoktan geçti. Nihat’ın dönüşü için yıllık 3,5milyon euroyu gözden çıkaran ve uzun vadeli kontrat yapmış olan Beşiktaş’ın pişmanlığını hatırlamak için çok da uzaklara gitmeye gerek yok.

Hamit’in Galatasaray’a çok fazla vereceği bişeyler olduğunu düşünmüyorum. Milli takımda her yenilgi sonrası  takım arkadaşlarını suçlayan birinin takımdaşlığı konusunda ciddi şüphelerim var. 4-4-2 den vazgeçeceğini düşünmediğim Galatasaray’da kendisini koyacağım bir mevki  de bulamıyorum. Özellikle Umut ile anlaşılmış, Necati ile sözleşme uzatılmış ve Burak geldi gelecekken.

Takımdaki ekonomik dengeleri bozmayacaksa ve zaman zaman yedek kalmayı dert etmeyecekse de bu şartlarda 18 kişilik kadroda bulunsa çok da fena olmaz. O da ayrı mesele.