"Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." J. B. Priestley, The Good Companions, 1928

31 Temmuz 2012 Salı

Seen Lee'nin Koltukaltı Kılları



Sibel Şimşek'in yarıştığı 63 kiloda yarışan Avustralyalı Seen Lee sanırım jiletini evde unutmuş. O ne koltukaltı kılı öyle. Iyyyyyyy..

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Mpenza Göztepe'ye Doğru..


Yıllar önce kendisinden 2 yaş büyük abisi Sporting Lisbon'un ömür billah unutamayacağı attığı kazıkla Jardel'e takasla gelen Mbo Mpenza hiç dakika alamadan ülkemizden ayrılmıştı. Abisi kendisi kadar kariyerli değildi işin doğrusu. Mouscron da parlayan kariyeri Schealke ve Manchester City de tavan yapmış hatta 2 sene öncesine kadar Sion'da 21 gol atmış bir bir futbolcu Emile Mpenza. Azerbaycan Ligi'nden geliyor. Bence Bank ASYA'da çok işyapacaktır. Deneme süresi durumu da Theo Weeks'in sözleşmesinin feshedilememesi durumundan kaynaklıyor sanırım.

29 Temmuz 2012 Pazar

Okben ULUBAY


U16 Erkek Basketbol Milli Takımımız Avrupa Şampiyonası finalinde bugün Fransa ile karşılaşacak. Takım arkadaşlarından bir yaş küçük ama yüreği büyük bu çocuğu takip edin. Anadolu Efes altyapısında ikizi Oktay  ile mücadele eden OKBEN ULUBAY dün altyapı takımı Sırbistan karşısında 17 sayı 9 ribaunt ile oynadı.El yakan anlarda serbest atış kaçırmadı. Biraz kalınlaşıp oyununu geliştirdikten sonra kendisini izlemek çok daha büyük zevk olacak.

İlk Kurşun Lochte'den


Eurosport Türkiye'nin internet sayfasında gördüm bu başlığı ve çok hoşuma gitti. Kokain çekerken görüntülendikten sonra taraflı tarafsız birçok kesimin sempatisini kaybeden Phelps'in özellikle Lochte ve Çinli yüzücüleri izledikten sonra bir hayli zor, hem de çok zor..

Mati Fernandes Fiorentina'da

Hani yıllar önce tanımışsınızdır, göz ucuyla takip edersiniz bazı oyuncuları. Fredy Adu ve Mati Fernandes benim için bunlardan sadece ikisi. Mati Fernandes dün itibari ile Fiorentina'ya imza attı. Batistuta ile gönlümüzü çalmış Terim ile sevgimiz perçinleşmiş Fiorentina'ya oyuna renk katan bu oyuncunun katılmasına sanırım sadece ben sevinmedim. Colo Colo da başlayan ve o dönemde özellikle youtube'ta Ronaldinho ile karşılaştıtılan özellikleri olan Mati ilk olarak yurtdışı deneyimini Villareal'de yaşamış ve buradaki 3 sezon sonrası Sporting Lisbon'a transfer olmuştu. Villareal'de aslında az sayılmayacak oranda şans bulmuştu ama skora çok ta katkısı olmamıştı. Colo Colo'da 96 maçta 47 gol atan Mati Fernandes aynı gol oranını İspanya ve Portekiz'de yakalayamadı.Artık daha fazla Avrupa tecrübesine sahip ve yeniden yapılanmak isteyen Fiorentina iyi işler başarabilir. Ama diğer liglere göre oynatmamayı daha fazla seven bir ligde umarım devamlılığı daha iyi olur. 

26 Temmuz 2012 Perşembe

Bloggerdan Twittera


Mustafa Taha: Gol atan kaleye blogu ile takipteydik, Yensen de  Yenilsen de programının en ön sırasında oturan Beşiktaşlı kıvırcık saçlı genç olarak sempatimizi kazandı. Twitter işi kendisini oldukça sarmış olacak ki hem tweet sayısı hem de paylaştığı bilgilerin donanımı mükemmel. Bence sporseverlerin takip etmesi gereken ilk isim.

Çağlar Torun: Salsa Basket'in yerni editörü Torun biraz agresif tavrı ile bence Türk Basketbolunun nabzını çok iyi tutuyor. Salsa Basket'in Türkiye'nin en iyi basketbol sitesinin olmasının yanında biz hala blog tadında takip ediyoruz.

Bülent Timurlenk: Blog dünyasından skıldığını düşündüğüm bir diğer isim. Attığı tweetler heyecanla beklenen isimlerden. Hep vay anasını dedirten çizelgeler paylaşan Ligtv yorumcusu, gazeteci. Acetobaslsamico blogunun yazarı.

Ali Okancı: Pennearabiata blogunun yazarı blog işlerinden sanırım baya bir sıkıldı. Ama paylaştığı tweetlerde blogunda yazdığı yazıların tadını bulamıyorum.Ama yine de sempatik bir dili var.

Kaan Kural: Belki bir blog yazarı değil, Tv yorumcusu ama az ve öz attığı tweetlerle özellikle NBA nabzını iyi tutuyoruz.

İsmail Şenol: Ntvspor'un herşeyden anlayan spikeri. Takip edin derim.

Okay Karacan: Tutkumuz Futbol programı ile hayranlığımı bir kez daha kazanmış olan spor duayeni. Keşke daha fazla tweet atsa dediğim insan.

Ertem Şener ve Ersin Düzen ise tamamen palavra haberlerin yer aldığı kendi sitelerini övmekten başka birşey yapmayan, spor görüşü ve yorumlarını beğenmediğim iki kişi. Takip ediyor muyum evet ama neden ben de bilmiyorum. Bu iki arkadaş gittikleri Tv kanallarının dizilerini övmeseler çok daha mutlu olacağım.

Ben özellikle bu isimleri takip ediyorum ve  ciddi araştırma sonrası verdikleri bilgileri zevkle takip ediyorum.

Malagalaşan Kasımpaşa


Arkanızda sağlam bir camianız yoksa başarının gelmesi gerçekten çok zor. Özellikle şehir ya da İngiltere'deki semt takımı olmak istemeseniz de size belirli bir taraftar potansiyeli sağlar. Zaten Almanya ve İngilteere'de statların neredeyse %100 doluluk oranına sahip olmasının başlıca sebepleri bu olsa gerek. İBB ve  Gençlerbirliği takımların taraftarsızlıklarının en büyük sebebi şüphesiz bu. İşte bu sebeple bir semt takımı olan Kasımpaşa yönetimine talip olunmasını mantıklı kılan sebep de bu. Yatırım yapmak ve beraberinde gönül verdikleri futboldan haz almak. 

Zamanında Beşiktaş Asbaşkanlığını da yapmış olan İstinyePARK'ın ortaklarından Zafer Yıldırım Kasımpaşa Kulüp Başkanı oldu. Turgay Ciner, Beyoğlu Başkanı Ahmet Misbah Demircan, İş adamları İhsan Kalkavan ve Mübariz Mansimov Gurbanoğlu gibi yapmış isimlerin ne kadar Kasımpaşa takımına yatırım yapacakları ve gelecek süreçte ne kadar bu takımın arkasında olacaklarını zaman gösterecek. Sanırım Zafer Yıldırım ve İhsan Kalkavan Fikret Orman'a karşı sıradan bir liste ile bile tuttukları takım Beşiktaş'ın tepesinde bulunabilirlerdi. Yıldırım Demirören'den kalma 500 milyon TL lik enkaz gözlerini korkutmuş olacak ki, dertsiz tasasız takım Kasımpaşa'ya el attılar. 

Peki bu yönetimin icraatları neler:

1- Espanyol'dan yıllardır Türkiye'ye geldi gelecek denen her transfer döneminin gözde oyuncusu Kalu Uche'yi aldılar

                                      
2- İsveç milli takımının kalecisi Isaksson transfer edildi, yedeği ise vasatın altına düşmeyen performansı ile İlker Avcıbay.


3- Fabian Ernst. Beşiktaş'ın son şampiyonluğunun temel taşı, değeri bilinememiş savaşçı. 


Bu üç isim 4 büyüklerden birine imza atmış olsaydı sanırım taraftarlarından mutsuz olan takım olmazdı. 

Bunun yanında Ümit Milli Takımda parladıktan sonra Gençlerbiliriği dönemi sonrası gittiği Antalyaspor'da çoğu zaman dümende olmuş Kerem Şenas ortasaha için iyi bir alternatif, oynadıkları takımlarda hiç de kötü performans sergilememiş Volkan Yaman ve Abdurrahman Dereli. 

İlk 11 de banko oynayacak 6 oyuncu saydık şimdiden ve daha transfer dönemi bitmedi. İyi bir 11 dışında iyi işler yapabilmek için kulübenizin de iyi olması gerekir. Nasıl bir takım olacakları yaz döneminin sonuna doğru belli olur. Ama bu kadar kaliteli yabancıların yanında sıaradn isimlerin monte edileceğini düşünmüyorum.

Bu oluşumu gördükten sonra Kameni, Demichelis, Mathijsen, Toulalan, Joaquin, Isco, Cazorla ve Van Nistelrooy transferleri ile Şampiyon Ligi vizesi almayı başarmış Malaga geldi aklıma. Yeni Kasımpaşa yönetimi umarım  hevesi geçen borçlarını  bile ödemeden ortadan kaybolan Arap sermayesi gibi olmazlar. Malaga halkını bilemem ama Kasımpaşa halkından görebilecekleri tepkiyi tahmin edebiliyorum, bir de taki Kasımpaşalı Başbakanımızdan..

18 Temmuz 2012 Çarşamba

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Bunun Adı Özgüven

27 yaşında 7 takım dolaşmak ve tekrar en üst seviyeye çıkmak. Milli takımın birinci forveti olmak. Bunun tek bir açıklaması var ÖZGÜVEN.. Umut Bulut, Ambrabat ve Burak Yılmaz ile Terim'in tek bir amacı vardı, o da takımın eksik olan parçasını tamamlamak.. Hız ve dribling.. Set oyununu çok iyi oynayan Galatasaray artık kanat oyununu da oynamak istiyor. Bir de Assaidi gelse, işte o zaman tadından yenmez ve mükemmel bir rotasyon uygulanabilir.

2006 yılından beri Burak Yılmaz...







Pazarligi 11.Sezon Papazlar FC Yeni Sezon Formaları



Başta başkan Atıf Tuna'ya ve sponsorumuz Julius Meinl'e çok teşekkürler. Hedef tabi ki şampiyonluk..

Göztepe Transferler

Göztepe'miz yeni transferler 2012-2013
Hamza Gezmiş ( Kartalspor )
Veli Kızılkaya ( Boluspor )
Dilaver Güçlü ( Denizlispor )
Fatih Yiğen ( Denizlispor )
Mithat Yaşar ( Gaziantep BŞB )
Ferhat Odabaşı ( Kayseri Erciyesspor )
Kazım Sarı ( Gaziantep BŞB )
Janderson Rodrigues Bahia ( Duque De Caxias )






Anlaşılan Göztepe Süper Lige çıkmanın anahtarı olarak Bank Asya'ya demir atmış ligin tecrübeli isimlerini almayı görüyor. Süper lige çıkıldığında sanmıyorum ki Akhisar gibi aynı kadro ile mücadele edilsin. Elazığspor gibi, Mersin gibi transferler yapılacak ve düşmemeye oynanılacak. Meslea Erman Özgür, Herve Tum, Ali Turan, Kerem Şenas, Deniz Barış ve Uğur İnceman gibi sadece para için oynayan oyuncular dolacak takıma. Bilenen tek gerçek, Göztepeli  takımını yine sonuna kadar destekleyecek. 

13 Temmuz 2012 Cuma

4-4-2 , Terim ve Hamit

Dikkat dikkat...bu yazı sadece 5 gün önce yazılmış olup, internet arızası nedeni ile yeni yayına verilmiştir. Bu süre zarfında Burak Yılmaz, Ambrabat transfer edilmiş ve Hamit sanıldığı gibi çok da maliyetli bir şekilde imza atmamış..

Elinde Aydın dışında kanat oyuncusu bulunmayan, ilk 11'inde top için gitmekten ziyade top almaya giden, patlaması olmayan ve topla oynayan YAVAŞ Galatasaray'ın topu rakip sahada tutabilmesi için yapabileceği tek şey "ortasahama yardım etmeliyim" kültürüne sahip çift forvet oynamaktı. Bunun Baros ile olmayacağını kısa sürede anlayan Terim devre arasında Elmander'in yanına Necati'yi monte etti.

Bu kanat adamı eksikliğinde Ambrabat ve Assaidi beklerken Hamit'in takıma katılması sanırım ilk 11'den bir biletin kesilmesine neden olacak. Melo'nun kalacağını varsayarsak Engin Baytar ve Emre Çolak'tan birisi bu seneyi büyük oranda kulübeden izleyecek.

Melo ve Selçuk gibi mükemmele yakın ters top atma becerisine sahip oyunculara sahip bir takımın, neredeyse bu özelliklerinin Eboue'nin birkaç bindirmesi dışında kullanılmadığı kanat varyasyonuna sahip olan bu takımda neydi de göze hoş gelen futbol oynanabildi ve mutlu sona ulaşıldı.

Emre'nin forma için Engin'in ise futbol karakterinden ötürü kaptırdıkları topun peşinden koşması, top rakipteyken defansif görevlerini tamamen yerine getirmeleri, beklerine yakın oynamaları ve ofansa ellerinden geldiğince çabuk çıkmaya çalışmaları Galatasaray'ın bu sene aslında hiç de ummadığı, beklemediği artılardı. Ceyhun'dan umutluyduk ama Engin'in bu denli performansını kimse beklemiyordu. 

Kanatlarda görevlendirilen bu oyuncular sağ iç ve sol iç gibi oynadıkları dönemde takım ciddi birsabır döneminden sonra rakip sahaya yerleşebiliyor, Elmader'in top tutup takımın rakip sahaya yığılmasına çok ciddi muhtaç duyuyordu. Elmander'in olmadığı maçlarda bu sorun net bir şekilde görüldü.

Sorum Şu:
Hamit hangi bölgeye düşünülerek alındı?
Eğer Melo'nun yerine ise Selçuk-Hamit ikilisinin defansif anlamda vasatın üzerine çıkamayacağı, rakibi yıldıracak sertliği gösteremeyecekleri ve kesiciliklerinin olmaması net... OLMAZ
Emre ve Engin'in hırsı Hamit'te var mı? Kesinlikle yok. Ben Hamit'in Real'de kadroya girmek için yüzünde en ufak bir hırs yansıması görmedim. Engin ve Emre gibipres yapıp adam kovalayacak mı? Zaten tamamen Melo'ya ayrılmış ayrıcalıklardan ben de istiyorum mu diyecek? Kaptırdığı topun peşinden ölümüne adam kovalayan Melo sadece birkaç saniye gözlerinizin önüne gelsin.
Hamit topu en kısa sürede ayağından çıkarabilen bir oyuncu değil. Topu alıp rahat ir nefes almadan pasını çıkaramıyor. Futbol oynamaktan ziyade oynatmamak kültürüne sahip olan ülkemiz futbolunda bu ne kadar mümkün olabilir.

Hamit kousunda ciddi çekincelerim var. Fenerbahçe almasın "Galatasaray isterse ALIR" dedirtmek için yapılmış son 5 senesini kulübede geçirmiş gereğinden yüksek maliyetli bir transfer hikayesi yazıldığını düşünüyorum.

Ben bazı arkadaşlar gibi futbolcu analisti olduğumu :)) iddia etmiyor ve cümlenin arkasından Ronaldo Messi'den iyidir demiyorum. Ben sadece gördüklerimi yorum katmadan yazmaya çalışıyorum

Umarım ben yanılırım, Hamit gerçekten üst düzey olduğunu ve forması için elinden geleni yapacağını bana kanıtlar.  Ben de buradan ona şapka çıkartırım. O seviyede bulunmuş Nihat'ın Türkiye'ye dönüşü de 30 yaşında olmuştu, 3,5 milyon euraya imza atmıştı ve sonu malum.

Hamit'e kötü demiyorum, şutu, hatasız pas anlyışını Alman disiplinini takdir ediyorum. Ben her zaman bardağın boş tarafına bakarım futbolda.Sonuçta bu adam 20 milyon euroluk bir maliyetle geliyor takıma.


10 Temmuz 2012 Salı

Zihniyet Tehlikesi ve Sporumuz

Ülkemizde spora bakış benim çocukluğumda sığdı, ancak samimiydi. Zihniyet zaman içinde gelişti, internet ve teknolojiyle, basının ilgisi ve ekonomilerin müthiş büyümesiyle farklılaştı, samimiyet kayboldu.



İlkokuldayken ben, bir erkek çocuğu futbolu sevmeliydi. Basketbol bile kız işiydi. Futbol oynayanlar basketbol oynayanlarla dalga geçerdi. Ben buna rağmen babamın tavsiyesiyle yüzmeye başlamıştım. 2 sene civarı gittim. Sürekli hasta olunca anne yüreği elvermedi ve beni o spordan aldı. Hayatımda çok üzüldüğüm bir nokta budur. Sonra futbola yöneldim, kaleciliği çok seviyordum. Ancak boyum kısaydı, basketbola yönelmem gerekti. Sonra ortaokulda bir şekilde basketbol aşkı parladı. Bunda şüphesiz İzmir'de oluşumun etkisi büyüktür. Tabi ufacık olan boyumun uzadığına şahit olmak da motive ediciydi. Aklımda okul adına hiç bir şey kalmıyordu. Aile baskısıyla dersanelere gidiyordum. Bu da ailemi gerçekten endişeye sürüklüyordu ki, annem ders çalışmama karşılık para teklif edecek kadar çaresizleşmişti. Bense şimdiki adıyla LGS sınavından 1 hafta öncesine kadar eve 40 dk. mesafede günde çift idman basketbol oynuyordum. Sonra yatılı bir liseye gidince spordan koptum. İşte bu nokta da ikinci büyük üzüntümdür. Sonra okul futbol takımlarıyla amatör olarak çok güzel vakitler geçirdiysem de televizyonda aynı futbol ve basketbol sahasına ayak bastığım insanları görünce sorguluyorum kendimi.


Benim çevremde spor bir çocuğun hayatının bir parçasıydı. Ben hiç hatırlamıyorum sporla uğraşmalı mıyım diye sorguladığımı. Hep spor yaptım. Bunda dediğim gibi İzmir'de olmamın payı olsa da içinde bulunduğumuz zihniyet spora hep teşvik ediciydi. Spor güzellikleri hatırlatıyordu, birleştiriciydi. Şu an bana aynı duyguları hatırlatmıyor, bu kesin.

Günümüzde spor sosyoekonomik de bir kavram. Maalesef bu yüzden en çok zararı bizim gibi gelişmekte olan ve görece muhafazakar toplumlara veriyor. Olayın ekonomik boyutu o kadar büyük ki, sosyal olarak bunu kaldıramıyoruz. Bir sporcunun milyon dolarlar kazanması bırakın gelir düzeyi düşük halkı, kendisinden birkaç yüz bin dolar az kazanan takım arkadaşının bile derdi olabiliyor. Hal böyleyken ilginin bu kadar fazla olduğu bir noktaya siyasetin karışmaması imkansız hale geliyor. Önceden de siyasiler takım tutardı, ancak şu an siyasi bir kimlik sadece tuttuğu takım yüzünden belki aynı siyasi görüşteki bir adam tarafından nefret edilir; veya tam zıt görüşteki bir insan tarafından tamamen savunulur hale gelebiliyor. Hatta siyasi görüşünü değiştiren insan tanıyorum ben. Evet, daha önce şu anki iktidarın sempatizanı olan Fenerbahçeli bir kişinin bundan sonra asla o partiye oy vermeyeceğini çok net duydum.

Olayın sosyal boyutuna bakarsak;

Ülkemiz insanının muhafazakar oluşundan öte; okumayı, araştırmayı ve en önemlisi düşünmeyi sevmemesinden, kabaca cehaletten dolayı birçok şeyi anlatıldığı gibi kabul edip, bir anda fikir sahibi olmadığı konuda öncü hale gelmesi gibi büyük bir sorun var. Bunun en basit örneği sosyal medya. Birinin kendi bakış açısıyla ortaya attığı bir fikir çok hızlı bir şekilde yayılıp; bir anda o düşünceyi savunan veya o düşünceye karşı olan insanlar türetiyor (eleştiren demiyorum dikkat). O bilgiyi veya düşünceyi okuyan herkes bir anda olumlu olumsuz diye kutuplanıyor, hiç üstüne gitmeden, araştırmadan. İşte bu çok vahim.

Diğer bir örnek görsel medya. Mesela Acun Ilıcalı'nın "survivor" diye bir yarışması vardı. Açıkçası izlemedim ama yarışma esnasında ve sonrasında "Deryacı - Nihatçı" diye insanların kutuplaştığını ve artık bir yerden sonra düşüncelerin, fikirlerin yerini tutkunun ve kör cahil savunmasının aldığını hatırlıyorum.




En büyük örnekse, bence şüphesiz geçtiğimiz son bir senede yaşanan şike soruşturması.
İnanılmaz. Bu konunun sosyolog ve psikologlar tarafından gerçekten çok ciddi biçimde ele alınması lazım. İşte "kör cahil savunması, tutku, bir düşünceye saplantı derecesinde bağlanma, düşünmeme" gibi kavramların hepsi en yoğun biçimde karşımızda. Hayatında kitap okumamış insanlar yüzlerce sayfalık iddianameleri, savunmaları, kanunları, UEFA kriterlerini falan çok dikkatli okur, tartışır oldu (Sanki atom mühendisi adam, doçentlik tezi hazırlıyor. Bu arzuyu başka kitapları okumak için kullansaydın keşke.). Evet okuyor insanlar ama yine boş. Yani bilgi edinmekten ziyade tuttukları takımın çıkarlarına paralel ne varsa onu seçip, rakip takımı tutan biriyle kavga ederken onun suratına çarpmak için. Bu daha da vahim. Televizyonda bilgili, okumuş, akıllı kim varsa bir anda sapıtıp kendi düşüncelerini diretmekten başka bir şey yapamaz hale geliverdiler (Uğur Meleke'yi tenzih etmem gerekiyor kesinlikle.). İşte bu da, zaten bilgiye ulaşmaktan aciz halkımızı daha da kör hale getirdi.

Dikkat edin, olayın içeriğinden bahsetmiyorum, bahsetmeme gerek kalmadı bile. Ülke tıpkı siyasi seçimlerde olduğu gibi belli bir kesim ve geriye kalanlar da tam onun karşısında olacak şekilde ikiye bölündü. Fenerbahçe'liler ve diğerleri. Bu toplum, siyasi seçimlerde bile bu kadar keskin ikiye bölünmedi. Yani şu an "iktidar savunucuları" ve "iktidar karşıtları" çok büyük bir çoğunluğu oluştursa da arada gezen hatrı sayılır bir kesim var. Ancak şike hadisesinde arada kimse yok. Kendini haksız çıkaracak (niye haklı-haksız tartışmasına taraftarlar giriyor anlamış değilim!) bir doğruya doğru veya yanlışa yanlış diyecek insan yok. Herkes kendi açısından bakmakla kalmıyor, bunu içi boş şekilde ilkokul ağzıyla savunuyor. Hiç bir tartışmada taraflar bir şey kazanmıyor. Çünkü insanlar kendilerininkinden farklı bir fikre dirençli. En vahimi bu. Varsa dirençsizler, nolur kendilerini göstersinler, bir aksiyonda bulunsunlar rahatlayalım. Toplumun paramparça olmasını izliyoruz alenen; belki kurtuluruz ama bunu amaçlayanlara da en güzel ipucunu vermiş olduk.

EK: İlk resim Sporting Gijon'un eski savunma oyuncusu Javi Poves'e ait. Futbol dünyasındaki paraya dayalı kirli düzenden bıktığını söyleyerek 25 yaşında futbolu bıraktı bu arkadaş.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Federer'in 17 Grand Slam zaferi


NTVSpor'dan.. Çok güzel bir derleme..

Köprüde Maç Keyfi

                                      

Geçenlerde yakın bir arkadaşım köprü trafiğinde köfte siparişi verip köfteleri motorsikletli çalışan tarafından arabalarına kadar getirildiğini söylediğinde bundan ötesi olamaz diye düşünmüştüm. Ama öyle bir ülkede yaşıyoruz ki gün gelmesin bir önceki şaşkınlığımızın aslında hiçbir özelliği olmadığını anlayalım. Arkadaşlar FSM Köprüsünde kapatılmış şeritlerde maç yapmışlar. Hem de tam Türk usülü. Üstte beyaz atlet, altta kot ve kundura ayakkabı. Torunlarına anlatacak anılarına bir yensini eklemişler. Yalan yok çok ama çok kıskandım.


8 Temmuz 2012 Pazar

welcome back



Onların bir daha grand slam kazanamayacağını düşünenlerin sayısı hiç de az değildi. Roger evlendikten eh biraz da yaşlandıktan sonra düşüşteymiş gibi gözükse de ilk 3 ten kopmadı. Serena ise geçen seneyi boş geçirdi, Rolan Garros ta ilk turda elenmesine rağmen onun kendisini Wimbledon için nadasa bıraktığını kim bilebirlirdi? Tekrar hoşgeldiniz Şampiyon doğanlar, Şampiyon kalanlar..

Gol Çizgisi..


Tenisteki  “Şahin Göz” uygulamasının futbolda “top çigiyi geçti mi? Geçmedi mi?” kararında kabul edilebilecek iki sistemden biri. Diğer sistemde kale içierisinde magnetik bir alan oluşturarak hakemin saatine mesaj gelmesi.Bunlardan birisinin kabul edilmesinin futbola ne katıp ne götüreceğini zaman gösterecek. 

Gol mü? Değil mi? tartışması kesinlikle direk skoru etkileyen bir durum.. ama bu sistemin kabul edilmesi yarın ne kadar modifiye edileceği konusunda bende kuşkular uyandırmakta.


Bir hakem kamerası olsun..Hakem  hangi kartı göstereceğini,penaltı olup olmadığını da o da kameradan izleyerek karar versin.

Bir faulün penaltı olup olmaması maçın skorunu etkilemez mi?

10.dakikada gösterilmiş bir kırmızı kart maçın skorunu etkilemez mi?

Maçın içerisinde top hakeme çarptığında oyun devam etmiyor mu? Kaleci hatalı gol yiyor, defans kademe hatası yapmıyor mu? Forvet gol kaçırmıyor mu? Nasıl bu hatalar oyunun bir parçası ise hakemin hatalarının da oyunun bir parçası olduğunu düşünüyor ve bu sistemlere karşı çıkıyorum.

Yoksa televizyonlarda sabaha kadar ne tartışılacak..

Tabi ki Galatasaray ile başlıyoruz.. Hamit Meselesi..


Son 1 sene blogumuzun hatta diğer bütün blogların yazarlarının içinden bir satır yazmak gelmedi. Malum şike süreci, play-off dayatması, kendi günlük stresimiz ve hayat kaygımız bu arayı zorunlu kıldı.

Bu zaman siliminde sekobarbital  (yani ben) baba oldu. Demirakis doktorasını bitirdi, uğur İstanbul’a yerleşme kararı verdi , seralple ise yine İstanbul’da uzmanlık eğitimine başlayacak, Galatasaray şampiyon oldu, Göztepe yerinde saydı, Pazar Ligi’nde Papazlar bir yarı-final bir çeyrek-final oynadı, ben ise üst üste iki kez gol kralı olma mutluluğunu yaşadım.  Bizler için işler biraz yoluna girdi gibi. Peki ülke futbolu içinde bulunduğu kaostan Ali Cengiz Oyunları ile mi kurtulacak? Bir günde değiştirilen 58. Madde ve Ağustos ayındaki etik kurul raporlarından UEFA’nın haberi yok mu?


Bu sorunun cevabını aramıycaz tabi ki, zıt cevapları o kadar körü körüne savunanlar var ki, yapacağımız en fazla yine diğerlerinden çok da farklı olmayan bir tartışma başlatmak olur.

Malum transfer dönemi . Galatasaray ile Assaidi, Burak ve Hamit’in ismi anılıyor. Hamit için Fenerbahçe de devreye girmiş, Assaidi faks yolu ile imzalamış, Burak için Trabzonspor’a jest olsun diye 2 milyon euro fazladan para ve oyuncu takası öneriliyormuş falan filan.


Futbol adına ne kadar kısır bir dönem olsa da Medya için haber bulma telaşının olmadığı aşikar. Aynı gazetenin verdiği bir haberi ertesi gün kendisinin yalanlamasına bile şahit oluyoruz. Aynı gzete “Hamit Cim Bom’da” manşetini 2 hafta önce atmışken, bugün “Hamit Fener’de” yazabiliyor. Ben sadece NTVSPOR takip ediyorum, çünkü 1.elden olmayan bir bilgiyi kesinlikle paylaşmıyorlar ve resmiyete dökülmeden bir transferi oldu gözüyle yayınlamıyorlar. Tamamen tarafsız Rıdvan Dilmen maç aralrı hariç tabi ki.


Hamit kime imza atar bilemem ama oynadığı takımlarda, ki buna Schealke de dahil, hiçbir zaman takımının banko oyuncusu olamamış, Bayern Münih ve Real Madrid’te sadece kulübeyi zenginleştime adına yapılmış bonservisi elinde bedava futbolcu transferidir. Hamit’in sözleşmesi devam etseydi onu ne Bayern ne de Real almazdı.

Hamit’in mevkisi nedir diye sorsak? Sağ bek, sağ iç, sağ açık, ya da bir maç zorunluluktan oynatıldığı sol ön?  Dayanıklılığı ne oranda? Hızı soru işareti? Patlaması?

Real Madrid’te 2,2 milyon euro kazanan bir oyuncunun Türkiye’den 3,5 milyon istemesinin altında menejer oyunlarının olduğu anlamak için medyum olmaya gerek yok? Aynı şekilde bu paranın oyuncusu olmadığını da.
Bu benim yorumum değil,sizlerle sadece istatistikleri paylaşmak istiyorum.

Schaelke döneminde sezon başı ortalama 28 maça çıkmış Hamit ve sezon başına sadece 2 gol atmış. Bayern Münih’te ise ortamala 15 maça çıkmış ve attığı gol sayısı 7. Real Madrid le 5 maçta boy göstermiş  ve 1 gol atmış. Bu rakamlara yedek kulübesinden gelip girdiği maçlar da dahil. Gol sayıları onun ofansif gücünün bir göstergesi ne kadar olabilir, tartışılır fakat asist sayıları da gol sayılarından fazla değil.

Bayern Münih ve Real Madrid’in lig ve kupalar dahil ortalama senede 55 maç yaptığını belirtecek olursak Hamit son 5 senesinde kulüpler bazında çok ta üst düzey maç oynamadı. Artık bazılarımız o kadar işi abarttık ki Hamit’in İniesta’ya attığı çalımla bile övünür olduk. O maçta sağ bek oynamıştı, 1 yerinde orta dışında 10 üzerinden 6 lık bir performans sergilemişti. Nuri gibiüstünde durulacak yaşı da çoktan geçti. Nihat’ın dönüşü için yıllık 3,5milyon euroyu gözden çıkaran ve uzun vadeli kontrat yapmış olan Beşiktaş’ın pişmanlığını hatırlamak için çok da uzaklara gitmeye gerek yok.

Hamit’in Galatasaray’a çok fazla vereceği bişeyler olduğunu düşünmüyorum. Milli takımda her yenilgi sonrası  takım arkadaşlarını suçlayan birinin takımdaşlığı konusunda ciddi şüphelerim var. 4-4-2 den vazgeçeceğini düşünmediğim Galatasaray’da kendisini koyacağım bir mevki  de bulamıyorum. Özellikle Umut ile anlaşılmış, Necati ile sözleşme uzatılmış ve Burak geldi gelecekken.

Takımdaki ekonomik dengeleri bozmayacaksa ve zaman zaman yedek kalmayı dert etmeyecekse de bu şartlarda 18 kişilik kadroda bulunsa çok da fena olmaz. O da ayrı mesele.