"Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." J. B. Priestley, The Good Companions, 1928

31 Mayıs 2011 Salı

Hamlet



Bu ara, takip ettiğim bloglarda Şampiyonlar Ligi finalindeki oyunun içeriği hakkında yorumlar postlar çok güzel. İki kutupta insanlar: 1.Barcelona sıkıcı 2. Barcelona muhteşem...

Tabi Barcelona'nın mı sıkıcı olduğu, yoksa oyunun mu sıkıcı olduğu ya da rakibin mi olayı sıkıcılaştırdığı veya Barcelona'nın çok mu zevk verdiği konuşuluyor. Hepsinin haklılık payı var. Bu yüzden bizim blogda "Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." yazar.

Ben maçı izlerken şöyle şeyler söyledim yanımdaki arkadaşa:
- Abi bu nedir? Adamlar sanki Almeira ile oynuyo.
- Ulan o kadar hazırlık yaptık midye, çerez, kola, ambians falan. Süper maç olur diye, yine aynı senaryo.
- Abi Messi insan değil ya, ama yeter insan izlemek istiyorum. Çekişme istiyorum. Muhteşem kurtarış istiyorum kalecilerden. Bir kaleci olarak, çaresiz kaleci görmek zaten üzüyor beni, ama devamlı manzara bu.
- Victor Valdez'i çok beğenirdim. Halen tekniğini çok beğenirim. Ancak şahit olamamaya başladım o tekniğe. Adam ayağını elinden çok kullanıyor maçlarda. Top gelmiyor kaleye. Sponsoru olsam az para veririm. Görünmüyor ki herif ekranda.

vs.

Bir ara maçın yaklaşık 65. dakikasında bir şeyler oldu, çok aradım bulamadım o anın karesini. Manchester ceza sahası içinde 6 tane Barcelona'lı oyuncu toplam 6-7 pas yaptılar ardarda.

Bu oyundan zevk alan insanlara sevgim sonsuz. Fakat kendi adıma "artık" zevk alamama durumumu yeni bir şeyler beklentimin karşılanmamasına bağlıyorum. İnsanlar diyor ki; abi İniesta'nın o bel kıran feykleri, Xavi'nin 5 kişi arasından attığı pas nasıl sıkıcı gelir? Her maç 20 tane olursa sıkıcı gelir tabi. Biz Elano bir maçta 2 tane benzer pas atsa, ya da Keita bir manyaklık yapsa da görsek diye 400 km yoldan geliyorduk Sami Yen'e. İspanya'da bir Barcelona taraftarı olsam sadece final maçlarına giderdim herhalde kupa kaldırma anını görmek için (Gerçi adamların tribünleri de sağlam.). Yine o insanlar diyor ki; Messi'nin o golünü Türkiye'de biri yapınca ayağa fırlarsın, Messi yapınca sıkıcı diyorsun, çekemiyorsun. Ulen ne alaka? Adamın normal olmadığı her türlü belli, kabul. Ama yaptıkları "farklı" değil. Tabi ki aynı hareketi Aydın Yılmaz (!) yapsa "yeeeauuuahh yavruma bak" diye kalkarım ayağa.

Yani oyun çirkin, pis, bayık, goller kötü, hareketler sıradan demek değil benim ve benzer görüşteki insanların yazdıkları. Sadece insan güzelliklerin içinde bile değişiklik farklılık arayabiliyor, hatta bulamayınca hemen sıkılabiliyor, o kadar.

edit: Konunun Real Madrid'i desteklememle ilgisi yok.

eyvallah

TBL



- Play-off statüsünde ligi daha üst sırada bitiren takım saha avantajına sahip oluyor. Galatasaray CC Banvit'e karşı bu dezavantajla başladı. Bu tarz durumlarda deplasman galibiyetinin önemi ilk maçlarda daha önemli. Yani 0-0 başlayan seride ilk maçı kaybedersen ikinci maç yine deplasmanda ve çevrilmesi gerçekten zor bir maç oluveriyor. Bu yüzden Oktay Mahmuti gibi kurnaz bir teknik adam takımı öyle motive etti ki, Bandırma'daki ilk maçı 22 sayıyla kazandı Galatasaray CC. İkinci maç saha avantajını eline geçirmenin verdiği rehavetten dolayı kaybedildi. İçerideki ilk maç tribün enfes. Takım motive. Yönetim ve taraftar da iştahlı. Bir iç saha galibiyeti ile finalde Fenerbahçe Ülker.

- Yarı finali de kolay geçen Fenerbahçe Ülker Galatasaray CC'dan daha dingin olacak şüphesiz. Şu an oturmuş rakip bekliyorlar. Bir yanda seriye hem 1-0 önde başlayacakları hem de saha avantajına sahip olacakları Banvit, diğer yanda serinin 0-0 başlayacağı ve 84 sayı ortalamasıyla oynadıkları, 30 maçın 27'sinde 80; 9'unda 90 sayı barajını aştıkları sezon boyunca sadece bir kez 70 sayının altında kaldıkları (56 sayı) ama yine saha avantajına sahip olarak başlayacakları Galatasaray CC.

- Galatasaray CC, yanlış hatırlamıyorsam Fenerbahçe Ülker'in evinde 80'den fazla atan 3 takımdan biri (ki o maçı da son hücumda kaybetmişti)(Erdemir ve Beşiktaş ile birlikte). Normal sezonda Fenerbahçe Ülker'den 5 mağlubiyet fazlası da olsa Galatasaray iyi motive olunca ligin en iyi savunmasını yapan takımı ve finale çıkarsa kolay kolay bırakmayacaktır. Tabi şu 3. periyod sendromunu halletmeleri şart.

- Bu Galatasaray CC ilginç takım. Normal sezonu 3. sırada bitirdiler. İstatistiklerde neredeyse hiç adam görünmüyor. Sadece Tutku Açık 4.5 asist ortalamasıyla 6. sırada. Top çalmada da Shipp ortalama 1.4 ile 12. sırada ve Shumpert 1.2 ortalamayla 20. sırada.

24 Mayıs 2011 Salı

Neler Olacak Acaba??


Terim döndü. Kocaman'ın Kocaman sanıldığı bu dönemde kredisi bu kadar çabuk bitmemeliydi, bitmedi. Zor günlerde yeeniden kendisine bel bağlandı. Ama bu kadroda ne bir Alex'i ne de bir Hagi'si var. Sanırım Aysal kaynaklı biraz yüksek transfer bütçemiz olacak.

Kulislerde dolaşan Buffon, Drogba, Batuhan ve Necati isimlerinin doğru isimler olmadığı konuda sanırım herkes hemfikir. Galatasaray'ın paraya gelecek oyunculardan verim alamadığı birçok kez kanıtlandı. İsimleri saymaya bile gerek yok sanırım. Hagi vari üst düzey olup ta üst düzey takımlarda tutunamamış adamlara ihtiyaç var. Yani hala kanıtlayacağı birşeyleri olan.

Sadece 10 numara olarak düşünmemek lazım. Borges'in analizleri muhteşem, kulak verilmeli. Zhirkov mesela, Bosingwa mesela, Aimar olabilir bla bla bla..

Çok renkli geçecek sanırım transfer dönemi ama Terim sayesinde Galatasaray rakipleri ile talip olduğu ortak oyuncuları alma açısından bir adım önde. Selçuk, Culio ve Yekta birlikteliğinin çok can yakacağın düşünüyorum. Solda Arda, sağda Kazım, ve Elmander. Aslında çok da fena değil. Defans blogu rejenere edilmeli bana kalırsa.

Stay with us Harry



Benzerimben-11





sean penn - miroslav klose

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Olur mu?



Bu yazı Fenerbahçe'li oyuncuların şampiyonluğuna b.k atmaya yönelik hiç bir amaç taşımamaktadır.

Öncelikle Fenerbahçe futbol takımını özellikle ligin ikinci yarısında sergilediği dominant oyun ve üstün mücadeleden dolayı kutlamak gerek. Çok zor geri dönüşlere de imza attılar, psikolojik olarak da altından kalktılar bazı durumların.

Fakat anlamadığım bir şey var. Hem futbolcularda hem de neredeyse tüm taraftarlarda bu tavır var.. Fenerbahçeli olmayan herkese koyduk, biz bize yeteriz, biz çok büyüğüz de o yüzden sevilmiyoruz hede hödö. Şahsen ben de Trabzonspor'u destekledim. Bunun bir sebebi şampiyonluk sayısı bakımından ezeli rakibimizin gerisinde kalmama isteği , bir sebebi de zamanında okul arkadaşlarımla gittiğim maçlarından dolayı Trabzonspor'a sempati beslememdir (hatta BMN'de fotoğrafım bile vardır). Bundan da doğal bir şey yoktur. Gelelim asıl meseleye. Bazılarında da Fenerbahçe şampiyon olmasın da, kim olursa olsun, zihniyeti var, kabul. Ama o insanların bu şekilde düşünmesinin sebebini; Caner Erkin'in "Galatasaray'da oynerken de Fenerbahçe yenilince üzülüyordum." açıklaması gibi antipatik-saçma futbolcu açıklamaları, ligin devre arasında Aziz Yıldırım'ın federasyon ile ilgili açıklamaları veya hakem koridoruna inip hakemlere hakaretler yağdırması sonrasında ikinci yarı bazı maçlarda direkt hakem hatasıyla kazandığı puanların basında neredeyse hiç tartışılamaması, bu maçlar hakkında açıklama yapan Trabzonspor yönetim veya teknik ekibine, o kararları da kabul etmeyerek; yönetim, futbolcu, taraf basın olarak topyekün saldırma, her hangi bir branşta alakasız bir maçtan sonra bile ezeli rakiplerini yenmiş gibi tezahürat yapıp haz duyma... vs. birçok sebebe değil de kendi takımlarının büyüklüğüne bağlamak, grandiyöz bir hezeyandan öte değildir.

Ayrıca; açıklamasının bir kısmında "Bugüne kadar da haram puanlar kazanmadan bugünlere geldiğimiz için ayrıca mutluyum." cümlesini kuran Emre Belözoğlu'na, Ankara'daki Gençlerbirliği - Fenerbahçe maçında takımının attığı gollerin ve dünkü Sivasspor maçında skor 1-1 iken Erman Kılıç'ın karşı karşıya kaldığı ve ofsayt çalınan pozisyonun tekrarını izlemesini tavsiye ediyorum. Zira bu tarz açıklamaların sembolü olan kendisi de, az önce bahsettiğim "Fenerbahçe olmasın da kim olursa olsun" zihniyetinin oluşma sebeplerinden birisini anlayacaktır, tabi karakteri el verirse.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Heyecan



- Öncelikle şunu söylemeliyim ki, seko kaptanla da konuştuk blogun sadece Türkiye, hatta sadace Galatasaray hakkında ilerlemesini istemiyoruz aslında, fakat benim tus dönemi, onun da nöbetleri derken zor oluyor. inşallah düzelticez bunu.

- Ünal Aysal'ı dinledim az önce. Adamın çok çok farklı bir yapısı var. Liderlik ve karizma akıyo adamdan. Hiç bir mırın kırını yok. Kulübün şu durumunda bile kendi icraatleriyle ilgili asla bir bahanesi yok. Yok durum kötü, yok şu kadar zaman verin, zart zurt yok abi. Adam 3 senelik planı olduğunu ve en kısa zamanda sonuca ulaşacaklarından emin olduğunu o kadar büyük bir kararlılıkla söylüyor ki, Güntekin ve Rıdvan renk değiştirip şaşırıyor.

- Mütevazılık, kararlılık, kendine güven ve planlı hareket. Ünal Aysal inanılmaz bir etki oluşturmuştur benim gibi herkesin üstünde.

- Kabaca takımdan gitmesi gerekenler şöyle olmalı: servet (kimse performans, istikrar, iş ahlakı falan demesin, formaya saygı ve karakter önce gelir), barış, mustafa, ayhan, serkan, zapata

- Arda: birkaç hafta öncesine kadar gitsin diyodum. ama zannedersem seneye takımda çok farklı bir çehre olacak ve kaptana çok ihtiyacımız var.

Kewell: bence kalmalı. kötü bir performansı olmadığı gibi örnek ve taraftarın sevdiği birisi. kafası rahat olursa 2 sene daha bu şekilde oynar bence. ama sadece duygularla hareket eden biz taraftarlar Ünal başkana gelmeyiz. Göndericekler galiba, fiyat-performans-beklenti-yabancı kontejanı bakımından.

Baros: çok özel, çok lazım bize. ama istikrarsız olmuyo. bel bağlamak yanlış olur. bir de elmander geldi. baros yedek kalırsa tribinden geçilmez..

kaleciler: ikisinden en az biri gitsin. çünkü yeni sağlam bir kaleci getirecek yönetim. oynamaları lazım, en azından ufuk'u tekrar kazanmalı ülke futbolu.

- Transferler yeni sezon hazırlıkları başlamadan önce bitecek gibi. çünkü akıllı hareket eden bir grup, daha doğrusu komisyon var gibi geldi bana. en azından 31 ağustos akşamı altyazı takip etmeyiz inamoto gibi adamları almak için.

- Avrupa kupalarında olmayan bir takımın, hele Galatasaray gibi bir takımın tarihinin en kötü döneminde başkan seçilip taraftarı heyecanlandırmak zordur.. Yönetici olmak işte.

- Ünal Aysal'ın Adnan Polat'tan bahsederken Adnan Başkan demesi.

- Fatih Terim tercihi bence çok yerindedir. Bu durumda başka birisinin takımı toparlamak için belli bir süreye ihtiyacı olacaktı. Ünal Aysal da bunun farkındaydı. Rijkaard'a bile tahammül edilmediyse, şu durumda kimsenin bizim takımı tanımasını bekleyemeyiz, ki dediğim gibi bu adamda bir an önce başarı elde etmeliyiz ve istikrarı sağlamalıyız düşüncesi var. Yani aylardır kimsenin dilinden düşmeyen devrim, sabır, uzun vade gibi kelimeler yok adamın lugatında.

- Fatih Terim'le ilgili aklımda şöyle de bir şey var. Şimdi "Söz konusu Galatasaray'sa gerisi teferruattır" demiş ama sezon ortasında asıl enkazın altına "sadece" Hagi girmeyi kabul etmişti. O zaman Fatih Terim "Türkiye'de çalışmayı düşünmüyorum, ailemle böyle karar verdim" demişti.

eyvallah

10 Mayıs 2011 Salı

Pazar Ligi Play-Off 'lar Başlıyor.

Uzun süredir yazmıyordum blogumdan Pazar Ligi ile ilgili. Bu aralara futbol aşkım Galatasaray başarısı ile doğru orantılı olsa da , blog yazılarımdan sonra birçok takımın bize karşı bilenişine tanık oldum. Bu da açıkcası beni ürküttü. Bileklerim, bacaklarım, dizlerim evli barklı işinde gücünde bir adam için fazla engebeli olsa da, bulunduğum her kurum için benliğini her zaman ikinci plana atmış birisi için eften püften şeyler olduğu da aşikar. Normal sezonu aslında beklentilerin altında kapamış olsak ta, uzun lig maratonundan sıkılmış olmanın verdiği bıkkınlık maçlarımızı flukte etse de, All-Star'a 2 oyuncu vermiş olmanın gururu sadece küçük bir anı olarak hatırlanacak olsa da, işte geldi çattı Play-Off'lar. Asıl uyuyan devi uyandıran alınan bir mağlubiyet değil her zaman yeni heyecanlardır. Bizim için alınmış bir galibiyetin 2 pundan başka bir anlamı yoktur. Kalamış galibiyetine ne kadar sevindiysek White Devils galibiyetine o kadar sevindik. Mental açıdan eyvallah demedik o kadar. Okullu olmalarına, alaylı olarak eğilmedik. Yani tavsiyem üzerimizden motive olmaya çalışmasınlar, zaralı çıkabilirler.

"Dereyi geçerken at değiştirilmez" demiş zamanında işten tecrübe edinmiş birileri. Ama faketmediği herkesin tecrübe ettiği şeyin farklı olabileceği. Evet Papazlar iki as oyuncusu ile yollarını ayırdı. Deve olsa farketmezdi kanımca. Cerrahide bir deyim vardır ABSE:DRENAJ. Yani irini boşaltacaksın. Bu iki arkadaşımızla işler iyi gitmiyordu, biz git demeden kendileri gittiler zaten. Aradıkları ama halen bulamadıkları takımlarında başarılar. diliyorum. Ama bir takıma entegre olmaya çalışmaktansa bence kendi hükmedecekleri bir takım kursunlar diye yine de tavsiyede bulunayım.

Yazmayı severim aslında, tanısı konmuş hiperaktivite bozukluğum ve beraberinde Dikkat eksikliğim, yani fikir uçuşmalarım dolayısı ile karmaşık cümleler kurabilirim. Bu da Türkçesi çok iyi olmayan yurt dışında yetişmiş arkadaşların yazdıklarımı anlama da güçlüğe yol açabilir. Şimdiden affola. :))

Şunu belledim bi kere. White Devils kalecisi Emre'nin dediği gibi aslında çirkef olmayan takım yok. Kimininki huyundan, kimininki tepkisel, kimininki anlık ta olsa herkes çirkinleşebiliyor. Sanırım benimki tepkisel. Mesela bu yazıyı yazmama sebep olan da bir tepki aslında. Play off mücadelesini gereksiz germeye çalışan bazı arkadaşlara kendi blogumdan cevap vermek istedim. Belki de hiç bu yazıyı okumayacaklar ama bu da benim motive olma yöntemlerimden biri. Sonuçta burası benim mıntıkam. Sizin mıntıkanız hemen altta ki yorum yaz bölümü, her zaman beklerim.

Şunu öncelikle belirteyim. Kaybettiğimiz 4 maç rakiplerimizi belki umutlandırır ama sebeplerimiz bahaneden öte gerçekliğe yakın. Bada'nın iş durumu, takımdan ayrılanlar, Alper'in cezası, Savaş ile Fatih'in birçok maçı iş durumu ile kaçırmış olmaları bu yenilgilerin zeminini hazırladı.

Mental, fiziksel, kadrosal olarak Play-Off lara kusursuz geliyoruz. Takımımıza ve birbirimize sevgimiz-saygımız tam. Tam kadro geliyoruz. Elimizden ne geliyorsa yapacağız. Yapıp ta yenilmek varsa da bükemediğimiz bileği öpmesini biliriz. Tebrik eder, hakedenin şampiyon olmasını isteriz.

Saat 17:00. Birinci saha. Hilalspor Tesisleri.