"Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." J. B. Priestley, The Good Companions, 1928

30 Mart 2011 Çarşamba

Nesnellik







Avusturya milli takımında oynayan Türk asıllı oyuncuları ve bazı Arda yorumlarını görünce aklıma geldi.

- Bizdensen ve başarılıysan ya götün kalkıktır, ya da bilmemnecisindir.

- Bizden değilsen ve başarılıysan idolsündür.

- Bir parçan bizdense ve diğer tarafta başarısızsan olsun, cansın, kararına saygılıyız.

- Bir parçan bizdense ve diğer tarafta başarılıysan Allah belanı versin.

- Bir parçan bizdense ve bizde başarılıysan son derece normal ve demokratik bir karardır bu, "bir de bizimkilere bak, ruhsuzlar" diyerek seni örnek gösteririz.

- Bir parçan bizdense ve bizde başarısızsan bir anda ırkçılaşır "Bizimki olsun çamurdan olsun." der, dışlarız seni.

Arda değil Türkiye




- Dün maçtan önce Rıdvan ve Gültekin'i dinledik. Daha doğrusu dinlemek zorunda kaldık. Çünkü maça en konsantre kanal, maçı yayımladıkları için değil hep olduğu gibi onlardı bir tek. İkilinin de bahsettiği buydu. Haklılardı. Milli takıma gösterilen ilgi ve sevgi azalmıştı yıllar içinde. Gültekin A milli takımın idmanını izdiham yüzünden izleyemediği günden bahsediyordu. Dünkü maçın önemine bakarsak, spor haberlerinde neredeyse boşver milli maçı Adnan Polat mahkemeye gidecekmiş falan yazacaktı.

- Bunu bugün de anlayabiliyoruz. O kadar ki, maç yazılarından sonra flaş haber niteliğinde fotoğraflarla Arda'nın hareketi yazılmış çizilmiş, insanlar yorum yapmış, yorumların sonunda GS-FB-BJK kavgasına dönmüş olay. Zaten bu İstanbul takım taraftarlarının arasındaki nefret bu kadar büyüdüğü için milli takımla ilgili bu süreç böyle gidiyor. Bloglarda maç hakkında yorum yapan çok çok azına rastladım, ama maç biter bitmez Arda'nın "bunu da yaz" derken ki fotoğrafının altında saçmalamalar baş göstermiş.

- Arda "futbolu çok özledim, oyun hakkında konuşalım, hareketi boşverin." diyor, biz onun dün maçı kurtardığını, tam 7 ay sonra (29 ağustos eskişehir deplasmanından beri) ilk kez 90 dakika oynayan bir oyuncuya göre inanılmaz güçlü ve istekli olduğunu, zekasını ve koordinasyonunu hiç kaybetmediğini, en son Azerbaycan maçından sonra takımdaki ve medyadaki "hafif boşvermişlik" havasını dün sahaya en yansıtmayan oyuncu olduğunu vs. konuşmuyoruz da, halen özel hayatından, sevgilisinden, Emre Belözoğlu'nu örnek almasından (ne alakaysa) bahsedip, onu yıpratanlara ve karalayanlara çanak tutuyoruz. Ne kadar iğrenciz, farkında mıyız?

Maça gelelim,

- Burak'ın en önde başlaması bence doğruydu. O stoperlere güçlü ve koşan bir ön oyuncu gerekliydi. Çok etkili olamadı gerçi. Semih'in sonradan girmesi gerekiyordu, girdi, oynadı, attırdı.

- 21 yaşına gireli 4 gün olmuş, milli takımla ilk resmi maçına bu kadar kritik bir maçta ilk 11 başlıyorsun, hem de 10 numarayla. Futbol enteresan.

- 22. dakikada Volkan'ın kullandığı aut atışı ceza sahasını o kadar yavaş terk etti ki, Gökhan da topun çıkmasını beklerken rakip az kalsın topu kapıyordu. O nasıl vuruş Volkan? Niye beklersin topu Gökhan, rakip geliyorsa topa ceza sahası içinde değersin, aut tekrarlanır. Orda kaptırıp gol yesek gene kanser olucaz. Zeki olmak önemli.

- Güzel gol Gökhan, çok güzel.

- Nuri'nin kendisi de söyledi. Çok heyecanlıydı. Ona çok ihtiyacımız olacağı günlerde böyle olmaz inşallah.

- Mehmet Ekici çok teknik, topu da iyi saklıyor.

- Hamit'in Azerbaycan maçından sonra "bazı arkadaşlar burayı kulüp takımı sanıyor, akıllarını başlarına alması gerekenler var, maçı brakıp koşmayanlar, birbirine kızıp oynamayanlar var." sözlerinden sonra dünkü maç için kendi oyununa bakmasını tavsiye ediyorum. Sağ açıkta formda bir Kazım olur muydu?

- Dünkü ilk 11'in yaş ortalaması 25.9, aday kadronun yaş ortalaması 25.1. Hiddink muhtemelen bu jenerasyonla 2014 Dünya Kupası'nda bu takıma sürpriz yaptırır, söyleyeyim.

Eyvallah

28 Mart 2011 Pazartesi

Çok Zor


Dünyada bir insanı zihinsel olarak zorlayabilecek en büyük şeydir "ikilem" bence.

"prensipler - zorunluluklar", "olması gereken - prosedür", "bu dünyanın kahrını ben mi çekeceğim? - bir şeyler yapabilecekken yapmamak kötü değil mi?"

Bu tarz düşünceler insanı intihara ve cinayete bile götürebilen tamamen katastrofik sonuçların temelinde olur genelde. Galatasaray da benzer bir süreçte, intihar eden de oluyor, katiller de var. Tabi bu debelenmede takım sevdalılırına da ya pes etmek (alışmak ve/veya görmezden gelip dalgaya vurmak), ya da kahrolmak düşüyor.

Toparlayalım.

Hagi;

Misimovic 'e çok ihtiyacı olduğunu bilmesine rağmen belki de askerliğinden dolayı süregelen disiplin anlayışı onu, adamı silmeye itti.

Kalite ve performans bakımından yetersiz oyuncular olduklarını bilmesine rağmen, bazı oyuncuları sadece çalışma disiplinlerinden dolayı medya baskısını da omuzlayarak oynattı.

Uzun vadede iş yapmayı amaçlamak yerine, en azından sezon sonunu getirebileceği bir tavırla idare etmeliydi belki de, en azından kendi geleceği için. Halbuki Rijkaard'ın da aynı zihniyetten dolayı gönderildiğinin farkında olmalıydı. Karakter işte...

Adnan Polat;

Uzun vadede başarı ve sabırdan bahsetti sürekli, kongrede bile görüldüğü üzere maddi anlamda atılan adımlar gayet önemliydi. Ancak, top fileyi geçip yere de vursa, çemberden de geçse, çizgiyi geçip ağlara değmeyince sonuç böyle oluyor. Olmak da zorunda, en büyük pazar futbol sonuçta. Kendisi de prensiplerine bağlı kalamadı ve teknik direktörlerin kellesini uçurdu, hem de tribün ve medyanın önüne çok iğrenç malzemeler vererek (Arda-tribün olayları vs.)

vs. vs.

Hepsinin işi zordu; yönetim, teknik direktör, oyuncu. Hepsinden ölen oldu, kimi intiharla, kimi cinayetle. Biz bari aklımıza mukayet olsak.

Hayırlısı,

10 Mart 2011 Perşembe

2-4 zaytung



- 2005'te Konya'da 2-4 kazandığı maçtan sonra, bu haftasonu da Gençlerbirliği maçını deplasmanda hakemin ve oyuncuların benzer performanslarıyla kazanmasından sonra, Fenerbahçe'nin deplasmanda 4-2 kazandığı tüm maçlar incelemeye alındı. Kulüp ise, bundan sonraki deplasmanda 4-2 önde giden maçlar için de bilerek gol yeme veya bir şekilde 5. golü atarak bu durumun önüne geçmeyi planlıyor.

6 Mart 2011 Pazar

Papazlar kaybetti. Yeni bir Başlangıç.


Goal.com iletişim sponsorluğunda doludizgin devam eden Pazarligi'nde ilk 4 haftanın lideri takımımız, 1.lig e çıkma play-off mücadelesinde 6-1 yendiği rakibi Bahadır FC'e 7-4 mağlup olarak ilk yenilgisini aldı. 8 maçlık galibiyet serimiz bu maçta bozuldu. Her mağlubiyetten ders çıkarmak asli görevimiz olsa da, futbol topundan bihaber hakem arkadaşın her iki taraf için de maçı katletmesiyle rahat alınacak bir galibiyetin önüne geçilmiş oldu.

Hakem konusunda organizasyonun yapabileceği birşey olduğunu düşünmüyorum, zira bu tarz turnuvalar hakemlik hiyerarşisi içerisinde en alt basamakta olduğu için gelen arkadaşların da çok kalburüstü olmasını beklemek hayalcilik olur.

Sadece komitenin dediği gibi amaç oyuncuyu sahada tutmak olmalı; kötü niyet yoksa, bütün bi hafta maçın hayalini kuran bir oyuncunun maçın henüz ilk yarısında yaptığı toplam 2 faule 2 sarı kartla ihraç vermek bir takımın ritmini bozmak, hırsını arttırmak için çok önemli bi husus sanırım.

Maça her zamanki gibi kontrollü başlayan Papazlar Mevlüt'ün sert ortasına vurduğum kafa golüyle öne geçip, sağdan ortama dokunan Yavuz'un golüyle farkı ikiye çıkardı. Maç tamamen kontrolümüzde giderken, rakip ancak uzaktan şutlarla kalemize gelmeye çalışırken kırmızı kartın gelmesi (-ki kesinkilke fauldi pozisyon, ama pazarliginde 15.dk da kırmızı görmek için yeterli bi sebep değil) gardımızı düşürdü. 2-0 iken 2 topun direkten dönmesi ise adımıza şanssızlıktı.

Yine 2-2 den sonra 3-2 öne geçmemiz güvenimizi yerine getirmesine rağmen, rakibin akıllı oyunu maçı kaybetmemize sebep oldu.

Bu mağlubiyetin takım rotasyonunu işleteceğini düşünerek, kenarda bekleyen ve oynamaya hazır oyuncularımız açısından bu durumu şans olarak değerlendiriyorum.

Atıf-Serkan-Mevlüt ofans organizasonu bu maç dahil işledi ve bozulmaması gerektiğini düşünüyorum. :))) Bir mesaj olabilir mi acaba Bora Kaptan??

Önümüzde geçen sene final oynadığımız Atletico Fanilo maçı için de bir-iki kelam etmek istiyorum. Bu maçta bizi hakemin White Devils maçındaki kadar koruyacağını düşünmüyorum. Çünkü White Devils lı oyuncular her yapılan faul sonrası hakemi etki altına aldılar ve faul bile olmayan bir pozisyon sonrası rakibe kırmızı gösterttiler. Rakibin faul ya da olmayan her şarında hakem düdüğünü çaldı. Ben kendi adıma şunu söyelebirim ki, kasti olarak yediğim ilk tekmede maçı bırakacağım. Fianl maçında yediğim tekmelerin sekelleri bacaklarımın fotoğrafında saklı. Belki bu maç öncesi olacakları önceden tahmin etme yetisi mutlaka olan komitenin hakem arkadaşı uyarmasını bekliyorum.

Yırtıcı Çağtır'dan 23 numaralı Selçuk adlı arkadaşın her maç 3 kırmızı kart göreceği ama 4 maçta sadece 2 sarı gördüğü turnuvada Kırmızı sonrası verilecek cezanın düşünülerek verilmesini istiyorum.

Bu ana kadar şahsım adına atıığım veya attırdığım gollerden ziyade topa hırsım, mücadelem, takım ruhum; takımım adına futbolu bilerek oynama, son maç hariç efendiliğini hiçbir zaman bozmama ve takım ruhumuzun turnuvaya renk kattığını düşünüyor, , dün maç sonrası komiteden rakadaşlarla yaptığımız diyalog sonrası dileklerimizin komite tarafından dikkate alınacağını düşünüyorum.

Futbol bu. Yenmek te var, yenilmekte. Hakem hataları ile maç kaybetmek te bir renktir. Rengi koyu da olsa. Kişisel amacım White Devils maçına 6 da 6 yaparak çıkmaktı, olmadı. Ama yine de bu maçta turnuvaya büyük bir süpriz yaşatmak istiyoruz. Diğer takımlar gibi bu maça az farklı kaybetmek yerine , kazanmak için çıkacağız.

Herkese selamlar.